Marmara Denizi’nin üzerini kaplayan ve kasım ayından beri devam eden deniz salyasını (müsilaj) görmeyen kalmamıştır sanırım. Dış basına da yansıdığına göre çevreye ne kadar duyarlı bir ülke olduğumuzu tüm dünyaya kanıtlamış olduk, çok şükür!
Marmara Denizi uzun zamandır can çekişiyordu. Marmara kıyılarını ele geçiren salya, dere yataklarına kadar ulaştı. 2007-2008 yıllarında da benzer sorun görülmüştü fakat hiç bu kadar fazla olmamıştı. 25 milyon insanın yaşadığı Marmara kıyılarını etkileyen bu ekolojik tehdidin nedenlerini biraz araştırdım ve sizlerle paylaşmak istedim.
Atık suların arıtılmadan verilmesi, tarım ürünlerinin Marmara Denizi’ne dökülmesi ve deniz sıcaklığının normale göre yüksek olması suyun üzerinde müsilaj oluşmasına neden oluyor. Ölü organizmaların suyun üzerine çıkması aslına bakarsanız Marmara’nın bir yardım çığlığı niteliğinde. Kasım ayında balıkçılar bu konuyla ilgili “ağları atıyoruz fakat çekemiyoruz. Müsilaj ağları kaplıyor, su doluyor ve ağırlaşan ağları çekemiyoruz” diyerek korkularını dile getirmişlerdi.
Küresel ısınmanın etkisiyle deniz sıcaklığının normalin üzerinde olması, azot ve fosfor besin yükünün artmasıyla birlikte biyokimyasal atıkların çoğalması Marmara Denizi’ndeki salyayı arttırmıştır. Deniz salyası yapışkan bir madde olup, balıkların solungaçlarını tıkayabildiği gibi deniz altında yaşayan canlıları da tehdit etmektedir. Besin zincirindeki canlılar hayatta kalabilmek için birbirine ihtiyaç duyarlar. Ama şu an Marmara Denizi’nin en üretken yeri yani dibi maalesef nefes alamıyor.
Deniz salyası sorununun çözümü için öncelikle Marmara Denizi havzasının hassas alan ilan edilmesi gerekmektedir. Atık suları arıtılma işlemi yapıldıktan sonra Marmara Denizi’ne verilmeli, tarım ve hafriyat malzemeleri denize boşaltılmamalı, tarım alanlarında iyi tarım uygulamaları ile gübre kullanımı kontrol altına alınmalı ve dere yataklarının yeşil koridora dönüşmesi sağlanmalıdır.*
Ne kadar vahimdir ki, Marmara Denizi’nde yaşanan bu ekolojik felaketin araştırılması için verilen önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Herhalde onların bildiği, bizim bilmediğim bir şeyler var diyeceğim ama sebebi belli. Önerge kabul edilirse Kanal İstanbul yapılamaz o yüzden reddetmek işlerine geliyor. Bunun üzerine Kanal İstanbul’u yapmaya kalkarlarsa Marmara Denizi bunu kaldıramaz, o zaman vay halimize…
*https://www.indyturk.com/node/359086/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/deniz-salyas%C4%B1-marmara-denizini-tehdit-ediyor
Doğa kendini gösteriyor, oluşan tahribatı her yönüyle bağırıyor. Hem de en gür sesiyle. “Ah ah vah vah” diyecek yine devam edeceğiz:(
Marmara değil üzerinde, yaşadığımız topraklar bas bas bağırıyor. Tarım hayvancılık vs. yok oldu. Allah insanlığa acısın…
Hani kelimeler kifayetsiz kalır ya ….
İnsanın doğaya aslında kendine de yaptığı zulüm ,eğitimsiz,köle kitleler yaratılarak dünyayı nefes alamaz hale getirdi.Öyle çok üzülüyorum ki ama kişisel mücadeleye devam.Teşekkürler Elifcim ❤
Duyduğumuz ancak tam anlamıyla ne olduğunu kavrayamadığımız felaketin, yine su gibi akan dilinle bizlere ne olduğunu sunmuşsun, çok teşekkürler. Umarım en kısa sürede deniz kendini yeniler, çok ihtiyacımız var.
Doğa bizi affetmeyecek…
Daha ne kadar doğaya zarar vereceğiz acaba?! Ama önemli olan Kanal İstanbul…. üzgünüm böyle bir konuyu dile getirmek zorunda kaldığın için. Eline sağlık canım.
Yavaş yavaş iken artık hızlandı iyice; herşey elimizden kayıp gidiyor… Sıra denizlerimize gelmişti…. Çok kızgın ve çok üzgünüm.
Doğa bizden intikam alıyor. Çocuklarımızdan ödünç aldığımız bu güzel dünyayı ellerimizle yok ettik. Maalesef ülkemizde siyasetçisiden milletimize kadar kimse bir çöp ile ekolojik dengeye ne kadar zarar verdiğimizin henüz farkında değil…
Ellerine sağlık bilgilendirici bir yazı olmuş Elif’ciğim.
Kara cahil yöneticin olursa ve ona çanak tutan ciddi bir kesim olduğunu hesaba katarsak, “Ben talimat verdim.” söylemleriyle umarım Marmara Denizi kurtulur.