Biz Değişmezsek İklim Değişecek!

Bugün yapılan iklim değişikliğiyle mücadele toplantısı ilgimi çekti. Endişe verici bir çok konuyu ele almayı zaten planlıyordum. Haberleri okuyunca iklim değişikliğiyle ilgili küçük bir girizgah niteliğinde bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporuna göre; çevre kirliliği nedeniyle her yıl 5 yaş altında 1,7 milyon çocuk hayatını kaybediyor. Dış ortamdaki hava kirleticilerinin çocuk sağlığına etkileri ebeveynlere göre çok daha fazla. Çünkü çocuklarda vücut ağırlığına göre metabolizma hızı ve oksijen tüketimi yetişkinlere göre daha yüksek ve hava yolları daha dar. Çocukların boyları daha kısa olduğu için kirliliğe daha çok maruz kalıyorlar. Bunun gibi bir çok neden daha sıralayabiliriz.*

Hepimiz her şeyin farkındayız aslında. Şubat ayında bir hafta hava sıcaklığı 16, 17 derecelerde gezinirken diğer hafta kar yağıyor, yollar kapanıyor, sel basıyor. Küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak Antarktika kıtasında yılda yaklaşık 250 milyar ton erime gözleniyor. Kutuplarda erime bu hızla giderse yüz yılın sonunda deniz seviyesi 65 santimetre yükselerek dünya haritasını sil baştan çizecek. Bu da bazı şehirlerin hatta bazı ülkelerin tamamen sular altında kalmasına neden olabilir.

Doğaya bıraktığımız sera gazları, dünyayı sararak güneşten gelen enerjinin atmosferi aşmasını engelliyor. Ve bu yüzden iklim değişiklikleri oluşuyor. Bilim insanlarının %97’sine göre iklim değişikliği insan kaynaklı. En büyük etkense fosil yakıtlar. Fosil yakıtlardan uzak durmak için, dünya yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyor. Bunlar rüzgar, güneş, su gibi doğanın karşılayabileceği enerji kaynakları. Türkiye bu enerji kaynakları açısından oldukça zengin bir ülke ama tabi ki doğru bir şekilde kullanılması gerekiyor. Denizdeki balıktan, tarladaki domatesten, havadaki gaza kadar her şey iklimi etkiliyor.

Doğanın dengesini alt üst eden biz, insanlarız. Bunu değiştirmek yine bizim elimizde. Doğayla savaşmayıp, ona sahip çıkarsak her şey bambaşka olabilir. İklim değişikliği sadece havaların ısınması değil canlıların yok oluşu, açlık, sefalet demek. Lütfen sizde buna bir dur deyin. Çünkü doğanın ölümü, insanın ölümüdür.

*Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri Kara Rapor, 2019, 36

Biz Değişmezsek İklim Değişecek!” ile ilgili 5 görüş

  1. Ozan

    Valla bu konu yıllardır gündemde olan ciddi bir konu ama malesef ciddi yaptırımlar uygulanmıyor. Son bir kaç yıldır insanlığı tehdit derecesi çok üst seviyelere çıkan bir sorun haline geldi. Acilen tüm dünya genelinde önlem alınması gereken bir noktaya gelmiş bulunmaktayız ve yavaş yavaş geri dönülemeyecek seviyelere doğru ilerliyoruz. İllaki bu konuyla ilgili bir çok çalışmalar yapılıyordur fakat hepimiz dikkat etmezsek artık dünya istediğimiz gibi rahat dolaşıp yaşayabildiğimiz bir yer olmaktan çıkacak. Bu olay bizim tahmin ettiğimizden katbekat daha kısa zamanda gerçekleşebilir çünkü insanlar olarak malesef çok bilinçsiziz….

    Yanıtla
    1. eliferbak Yazının yazarı

      Hepimizin iklim değişikliğinin farkına varması ve duyarlı davranması gerektiğini düşünerek bu yazıyı ele almıştım Ozan’cım. Yazdığın tüm yorumlara kesinlikle katılıyorum👏

      Yanıtla
  2. Bülent

    Merhaba Elif,
    Sayfandan abin sayesinde haberim oldu. Öncelikle yazmanın pek rağbet görmediği bu topraklarda seni bu cesaretinden ötürü kutluyorum. İnsanı insan yapan en temel özelliklerden birisi sanırım paylaşabilme özelliğidir. Yediğini, içtiğini, giydiklerini paylaşması da önemli ama bildiklerimizi paylaşmak bilgilerin yığılarak insanlığın bugünlere gelmesini sağladı. Bu nedenle bildiklerini, hissettiklerini paylaşmak insanlık serüvenine katkıda bulunmak için elzem. Umarım yazılarına devam edersin.

    Gelelim konu başlığına. Bu konuda biraz şeytanın avukatlığını yapmak istiyorum müsadenle. Öncelikle insanlığın önündeki yenilenebilir enerji seçenekleri malum. Güneş, hidroelektrik, dalga, Rüzgar vb. Soğuk füzyon ve hidrojen konularında da bolca lakırdı var ancak bunların çıktılarını görebilmiş değiliz. Güneş enerjisi her ne kadar sıfır emisyonlu olduğu iddiasındaysa da güneş panellerinin üretilmesi için gerekli metallerin çıkartılması esnasında civa kullanıldığı ve bu nedenle Şili de ciddi çevre felaketleri yaşandığı söyleniyor. Güneş panellerinin çeşitli ağır metaller, katkı maddeleri (yarıiletkenler) içerdiği ve bunların insan sağlığına çok ciddi olumsuz etkileri olduğu söyleniyor. Kanser yapabilen ve oldukça zehirli olan bu maddelerin başlıcaları: arsenit, kurşun, bakır, galyum, kadmiyum tellürid, kadmiyum sülfid, polyvinül florür, selenyum, kristal silikon‘daki silikon tetraklorür. Kadmiyum, silikon tetra klörürünün oldukça zehirli olduğu, bobrek ve karaciğerde kansere yol açtığı ciddi üniversiteler tarafından yapılan araştırmalarla ortaya konuluyor. Kırılan, eskiyen panellerden yağmur sularıyla akıp doğaya karışacak bu elementlerin ilerde nasıl bir doğa felaketine yol açacağını henüz bilmiyoruz.

    HES konusu zaten bizim Karadeniz’imizde tüm melanetini ortaya dökmüş durumda. Derelerin aktığı vadilerdeki endemik bitki türleri ve canlılar korkunç zararlar gördü. Rüzgar santralleri kuşlara korkunç zararlar verebiliyor. Dalgalardan elektrik üretimi ise henüz yok denecek kadar az. Gönül doğaya zararsız bu enerjilerin sorunsuz bir şekilde ihtiyaçları karşılamasını umuyor ama görünür bir gelecekte bu pek mümkün olmayacak gibi.

    Öyleyse mevzuya salt enerji kaynaklarının doğa dostu hale getirilmesi üzerinden değil de belki insanlığın daha az enerjiye gereksinim duyması üzerinden bakabiliriz. Bunu sağlayabilmek için de sanırım nüfus kontrolü en kritik mesele. Dünya nüfus projeksiyonlarına göre sadece 80 yıl sonra iyimser tahminlerle 11, kötümserlere göre de 15 milyar olacağız. Halihazırda hüküm süren tek ekonomik modelimiz kapitalizm, ve bu tüketim dininin yegane ibadeti de alışveriş olduguna göre bu 15 milyar insan ev araba, bilgisayar, dolaplar dolusu elbise, tıka basa dolu buzdolabı isteyecektir. Sorun şu ki dünyada böyle bir kaynak yok. Bu talepleri karşılamak için gerçekleşecek üretimn enerji ihtiyacını ne fosil yakıtlar ne de yenilenebilir enerjiden karşılamamıza imkan yok. Bu 15 milyarı bırakalım. Yapılan bir araştırmaya göre bugün yaşayan 8 milyara yakın insan ortalama bir amerikalı gibi tüketse tam yedi adet dünyaya ihtiyacımız olacaktı. Elimizde sadece bir tane var. Öyleyse dünyada üretimde olduğu gibi tüketimde de eşitsizlikler, açlık, savaşlar vb kaçınılmaz şekilde önümüzde duruyor.

    Bence dünyanın radikal şekilde nüfus planlamasına gitmesi gerekiyor. Çindeki gibi tek çocuk kanunu tüm dünyaya zorla kabul ettirilmesi lazım. Aksi halde sadece afrikadaki nüfus artışıyla 2200 yılında dünya nüfusunun yarısı afrikalı olacak. Bunca insanın bu iklim değişikliğinde beslenmesi imkansız. Şimdiden akdenizde mülteci botları kasıtlı olarak delinip insanlar akdeniz sularında boğulmaya terkediliyor. Gelecekte mültecileri kabul edecek ülke bulmak imkansızlaşacak. Çünkü hiçbir ülkenin yüzlerce milyonluk mülteciyi kabule etme gücü ve imkanı yok.

    Öyleyse tek seçenek bahsettiğim radikal nüfus planlaması. Bu sayede dünya nüfusunu olması gerektiği gibi diğer bitki ve canlılara nefes aldıracak sayılara çekebiliriz. Böylece enerji talebi düşecek, doğa dostu enerji kaynaklarını bulmak için insanlık olarak zaman kazanacağız. Aksi halde dünyanın bizi daha fazla taşıyacak kudreti yok. Eleştirilecek yanları çok olsa da meşhur ingiliz iktisat teorisyeni Malthusun öngördüğü gibi nüfus artışı geometrik (2,,,4,,,8,,,16) ama tarımsal üretim aritmetik artıyor (1,,2,,3,,4,,5,,) gibi. Bu şekilde ilerlersek meşhur universe 25 fare deneyinde olduğu gibi bizleri korkunç distopik bir gelecek bekliyor. İklim değişikliği, kuraklık ve enerji kıtlığı bu karanlık tabloyu el ele oluşturacaklar.

    Özetle benim görüşüm en etkili gerçek yenilenebilir ”enerji kaynağının” radikal nüfus planlaması olduğudur.

    Saygılar

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir