Blog

Tinder’ın Hedef Kitlesi Genişledi!

Hepimiz ara ara kendimizi yalnız hissederiz. Bazımız etrafında kimse yoksa mutsuz hisseder ve ruh hali olumsuz etkilenir. Bazılarımız ise, içinde kocaman bir boşluk yaşar ve hayattan keyif almaz. O kişiler etrafındaki insanlarla bile kendini yalnız hissedebilir. Yalnızlık sadece insana mahsus bir şey de değil, hayvanlarda kendilerini yalnız hissedebilirler. Tek başına olma, terk edilme, tek başına ölmekten korkma duygusu her canlının hissettiği duygulardır.

Yalnız hissettiğimizde yalnızlığın acısını hafifletmek için birçok yönteme başvururuz. Bunlar; kendinizi iyi hissettiren aktiviteler yapmak, ihtiyacı olan birilerine yardım etmek, şarkı söylemek, hayvan sahiplenmek, yeni kişilerle tanışmak gibi gibi bu liste uzar gider. Korkmayın, konuyu buradan psikolojik bir vakaya bağlamayacağım 🙂

Geçen gün okuduğum içimi ısıtan bir haberi sizlerle paylaşmak istedim. Pandemi süreci boyunca birçok insan evcil hayvan sahiplendi. Fortune’ın yayımladığı rapora göre, çalışanların ofislere dönmesiyle birlikte, evcil hayvanlarını terk ettiklerini ve New York ve Los Angeles’daki barınakların kapasitelerinin dolduğu belirtiliyor. Rapora göre, New York’ta hayvan bakım merkezlerine bırakılan evcil hayvan sayısı aylık 3.000 adete ulaştığı yönünde. 

Almanya’da Münih Hayvanları Koruma Kurumu, sahipleri tarafından terkedilmiş evcil hayvanlara yeni bir proje geliştirmiş. Bir reklam ajansıyla birlikte yürütülen projede, hayvanlara yeni yuvalar bulmak için Tinder’da özel profiller oluşturmuşlar. Bu haberle birlikte Tinder, arkadaş bulmaya yönelik dijital bir uygulama olmanın ötesine geçmiş. Normalde insanların kullandığı Tinder uygulamasının hayvanlar için de kullanılması bence inanılmaz yaratıcı bir fikir. Projede çalışan yetkili kişilerin verdiği demeçlerde evcil hayvanların profilinin çok ilgi gördüğü yönünde*. 

İnsanların belli özelliklerine göre birbirini seçtiği bir dijital uygulamanın, terk edilmiş evcil hayvanların yuva bulmasına yardımcı olma fikri, açıkçası beni çok heyecanlandırdı. Umarım bu kampanya amaca hizmet eder ve Türkiye’de böyle bir proje geliştirilir.

*https://mediacat.com/terk-edilen-evcil-hayvanlar-tinderda/

Kırmızı Kodlu Alarm

Biz değişmedikçe iklimler değişmiyor. Yazlar uzuyor, kışlar kısalıyor. Sıcaklıklar artıyor, ertesi gün kar yağıyor. Her yerde ve daha önce hiç görülmemiş düzeyde iklim krizi kapımızı çalıyor.

Birleşmiş Milletler bünyesinde yapılan, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu yayımlandı. İnsanlık için “kırmızı kod” tanımlaması yapıldı. Bu da demek oluyor ki, iklim değişikliğinde ani ve hızlı bir şekilde ilerleme söz konusu. Devam eden buzulların erimesi ve deniz seviyesinin yükselmesi hali hazırda etkin olan bazı değişikliklerin geri dönüşünün olmadığını gösteriyor.

IPCC’nin Klimatolog ve Eşbaşkanı Valerie Masson-Delmotte, basın açıklamasında “şüphesiz, bu kanıtlanmış bir gerçektir, iklim değişikliğinin kaynağında insan faaliyetleri var” dedi. Bilim insanlarının bir kaç gözlemlerinden sizlere bahsetmek istiyorum. Dünya yüzeyindeki küresel sıcaklık, 2011-2020 arasında belirgin bir artışla 1850-1900 yılları arasında olduğundan 1,09°C  daha sıcakmış. Okyanuslarda da 0,88°C bir artış olmuş buna karşılık. 1901-2018 arasında, deniz seviyesi 20 cm yükselmiş. Dünyanın jeolojik tarihinin en son 300 bin yılında, hiçbir asırda bu kadar yüksek artış görülmemiş.*

İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan sera gazı emisyonlarının 1850-1990’dan bu yana yaklaşık 1,1°C ısınmadan sorumlu olduğu sarsıcı bir sonuçtur. Gelecek 20 yılda ortalama küresel sıcaklığın 1,5°C ulaşması ve hatta bu ısınmayı geçmesi bekleniyor. İklim krizi raporundan sonra atmosferi en çok kirleten Çin, iklim değişikliğine karşı mücadeledeki uluslararası taahhütlerine sadık kalacağını duyurdu. Geçtiğimiz nisan ayında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, kirletici bir enerji kaynağı olan kömür tüketimini kademeli olarak azaltacağını ilan etti.

Son zamanlarda tüm dünyada yaşanan yangınların sebebini hepimiz biliyoruz; insan. Türkiye, iklim krizi ve jeolojik konum itibariyle sonuçlarını en ağır ödeyen ülkelerden bir tanesidir. Devletlerin görevi vatandaşlarının mal ve can sağlığını korumaktır. Gelecek kuşaklara sürdürülebilir bir yaşam bırakmaktır. Halkın sosyoekonomik refah seviyesini yükseltmek, çevre ve ekosistemdeki tüm canlıların uyumlu bir şekilde yaşamasını sağlamaktır. Orman alanlarımızın ve su kaynaklarımızın tahrip edilmesi, rant kavgasına girerek peşkeş çekilmesi, yaşanan kuraklıklar, müsilaj sorunu derken Türkiye’nin ekolojik dengesini de insanoğlunun el emeğiyle yok edildiğini görebiliyorsunuzdur diye düşünüyorum.

Sizlerle Türkiye’de iklim aktivisti olan 14 yaşındaki Atlas Sarrafoğlu’nu tanıştırmak istiyorum. 2 ay önce Bahçeşehir Üniversitesi Tedx konferansında kendisiyle tanıştım. Atlas 9 yaşında, 150.000 penguenin kopan bir buzul parçasında mahsur kaldığına dair haberlere “buzulların eridiğini herkes biliyor ama bunun her canlının hayatını etkilediğini göremiyorlar.” deyip tepki göstererek ilk aktivist eylemini gerçekleştirmiş. Bugün birçok eyleme katılan Atlas, 2020 yılında WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Gençlik Ödülleri’nin en genç kazanını olmuştur. Ekolojik yıkımın toplumları ne hale getirdiğini ve bu yüzden iklim krizine karşı acilen yol haritası çıkarmamız gerektiğini her mecrada belirtiyor.

İnsanlık için “kırmızı kod” olarak adlandırılan rapora istinaden, Paris Anlaşması’nn  bile meclisten geçmediğini düşünürsek, iklim krizi için nasıl bir eylem planımız olacak merak ediyorum…

*https://tr.euronews.com/2021/08/09/bm-den-k-rm-z-kodlu-rapor-iklim-krizi-her-yerde-daha-once-hic-gorulmemis-duzeyde-kotulesti?utm_medium=Social&utm_source=Twitter#Echobox=1628539701

Dijital Destek Nasıl Verebiliriz?

İklim değişikliğinden dolayı ormanlarımız yangına hazır hale geldi. İklim değişikliği tüm canlıların hayat tarzını ve hayat alanlarını değiştirdi. Bu yüzden hayvanlar ormanlarda daha az otladı ve otlar daha az tüketildi. Küçük bir kibritle yeşil alanlarımız tutuşmaya başladı. Hatırlarsanız Biz Değişmezsek İklim Değişecek adlı yazımda iklim değişikliğiyle alakalı endişe edici birçok konuyu ele almıştım. Merak edenler, linki tıklayabilirler:  Biz Değişmezsek İklim Değişecek

Hala devam eden yangınlar için neler yapabilirizi farklı platformlarda paylaşıyorum. Sizler için hepsini bu makalemde topladım. Duyarlı vatandaşlar olarak yardım etmek için çırpınıyoruz fakat çok fazla bilgi kirliliğine de maruz kalıyoruz maalesef. O yüzden sizden ricam, her okuduğunuz habere itibar etmeyin, sakinliğinizi koruyarak gerçekliğini araştırın ve doğruysa paylaşımlarda bulunun. Tatilini yapan kişilere lütfen tavır almayın. Turizm cenneti olan ülkemizin ormanları yanıyor ve bazı kesimin amacı bizi birbirimize düşürmek. Tarım ve hayvancılıkla geçinen köylülerimizin geçim kaynakları, ürettikleri ürünler ve besledikleri hayvanlar olduğunu unutmayın. Bu yüzden yangında maddi ve manevi hasar gören vatandaşlarımızın gelir kaynaklarının otellere satış yapması olduğunu tekrar hatırlayalım. O bölgelerde gençlerimiz gece gündüz çalışıp, para kazanıyorlar ve yerli-yabancı turistlere hizmet veriyorlar. Dolayısıyla oralarda tatil yapmamak bir çözüm değil tam tersine destek olmak demektir. En hızlı yayılan viral içerikleri izleyerek deliriyoruz fakat biraz bakış açınızı değiştirmenizi sizlere öneriyorum. Tatil yaparken çılgınca eğlenin, 7/24 fotoğraf paylaşın demiyorum. Ormanlarımızın yandığı yerlerde olmak, birlikte olmak, destek olmak için oraları ziyaret edebilirsiniz. Yayımlanan ihtiyaç listelerindeki malzemeleri temin edip yanınızda götürmek ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak eminim size de iyi gelecektir.

Gelelim bizzat gidemeyip ama dijital destek verebileceğimiz alternatif kanallara. İhtiyaç listeleri, erzak ve konaklama desteği için İhtiyaç Haritası ve Ahbap sitelerini ziyaret edebilirsiniz. HaytapAngels FarmWWF linklerinden hayvanların beslenmesi, kurtarılması ve barındırılmasına bu sitelerden destek olabilirsiniz. Daha yeşil bir Türkiye için Tema üzerinden bağış yapabilirsiniz.

Bugün İngiliz gazetesi The Times “Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkesinin yanışını uzaktan seyrediyor” şeklinde bir haber yaptı ve bunu sizlerle de paylaşmak istedim. Bu zamana kadar hep biz bize yettik ve bunu yaşadığımız afetlerden sonra Türk halkı olarak daha öncede kanıtlamıştık hatırlarsınız. Fakat bu sefer dış basında bizim gördüklerimizi görüyor ve yayımlamaktan çekinmiyor. Şimdilik kendi ülkemizde her şeyi özgürce söyleyemiyor ya da yaşayamıyor olabiliriz ama ne olursa olsun birlikte çok güzel işler başarıyoruz ve başarmaya devam edeceğiz. En yakın zamanda güzel günler göreceğimize eminim, yangınla mücadeleye destek olan herkesi kucaklıyorum.

Ülkem Yangın Yeri

Atatürk cumhuriyetin ilanından sonra, 16 Şubat 1925 tarihinde milli havacılık sanayisini kurmak, askeri, sivil, sportif ve turistik amaçlı havacılığı geliştirmek ve aynı zamanda havacı personel yetiştirmek  amacıyla Türk Hava Kurumu’nu (THK) kurmuştur. İlk adı Türk Tayyare Cemiyeti olan THK, dünyadaki ilk sivil kuruluşlarından biridir. Türk halkının ileriye gitmesi adına atılan adımlardan bir tanesi uçak fabrikalarının kurulmasıdır. İstikbal göklerdedir cümlesinin altı oldukça doludur. 1926 yılından itibaren 30 Ağustos’u Zafer ve Tayyare Bayramı olarak kutlarken, “Tayyare” kısmının unutturulmasını okuduğum yazılardan öğrenmem beni üzüntüye boğdu. 

Eski çalıştığım firmada THK’na projeler üretiyorduk ve sunduğumuz fikirler oldukça yaratıcıydı fakat THK’nın kendi içerisinde sıkıntılar vardı ve uzun soluklu çalışma fırsatımız olmadı. Daha sonradan öğrendim ki THK ile iktidar arasında gerilimler başlamış ve iktidar THK’ya karşı düşmanca bir politika yürütüyormuş. 28 Temmuz’da Manavgat’ta başlayan ve an itibariyle ülkemin birçok yerinde kontrol altına alınamayan yangınlarla, belki çoğumuzun pek bilmediği Türk Hava Kurumu’nu tanıyıp ve uçakların 100 litre az alıyor diye ihaleyi kazanamadığını hepimiz acı bir şekilde öğrenmiş olduk. Kaç gündür canla başla litrelik sularla yangın söndürmeye çalıştığımız bir afetle baş başayız. Yangınlar neden çıktı? Nasıl bu kadar fazla noktada çoğaldı? Gündüz yerleşim yerlerinde başlayan yangınlar neden bitmedi? Manavgat belediye başkanı yardım istediği için telefonu neden açılmadı? Yangın haberlerini okudukça milletimiz Tema Vakfı’nın kampanyasına dahil oldu fakat yanan bölgelere ağaç dikmek çözüm mü? Muhtemelen yukarıda yazdığım şeyler sizin de kafanızda deli sorular şeklinde dönüyor değil mi?

Araştırmalara göre, Türkiye hatıra ormanı en fazla olan ülkelerden bir tanesi ve maalesef yanan yerlere tekrar ağaç dikmek bir çözüm değil. Çünkü yanan alanlar soğutulma işlemi yapıldıktan sonra imara açılacak yada maden araştırmalarına izin verilecek. Biz duyarlı bireyler olarak ağaç dikilmesi için bağışladığımız fidanlar bu amaçlara hizmet etmek için dikilip sonra sökülüp atılacak. Dolayısıyla yangınlara neden olan unsurları öğrenmeden ağaç dikmeyi doğru bulmayanlardanım ben. Öncelikle sebeplerini, daha etkin ve verimli nasıl yardımcı olabileceğimi düşünüp asıl sorunu ne şekilde çözebilirizi düşünüyorum. Elim belim bağlı ve kendimi aciz hissediyorum hepimiz gibi çünkü fiziken hiçbir şey yapamıyorum ama orada canlarını, hayvanlarını, evlerini, geçim kaynaklarını kaybeden vatandaşlarımıza destek vermek bana daha mantıklı geliyor. Devletin görevi, yangınları söndürmek ve afet sonrası yardıma muhtaç olan kişilere yardım etmek, yaraları sarmak ve doğaya verilen hasarı en iyi şekilde gidermektir. Biz bu ülkede 25 yaşındaki Şahin gibi can kurtarmaya çalışmak için su taşırken canımızdan da olabiliyoruz maalesef. 

İktidar bir kez daha bize elinde olan kaynakları nasıl hiç ettiğini kanıtladı. Envanterinde yok dedi, 100 litre az alıyor kullanılamaz dedi, çok konuşmayın alın çay için diye kafamıza çay fırlattı, çok eski evi olanlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler diyerek dalga bile geçti! Hayır yani biz uzaya çıkacak olan bir milletiz ama nedense yangıları söndürecek bir tane uçağımız bile yok, bak Allah’ın işine!!! Benden aldıkları vergilerle ve faizlerle uçak alabilirler, ben şahsen izin veriyorum yeter ki daha fazla canımız, ciğerimiz yanmasın!

İlk yangın haberini duyduğumdan beri Twitter’da soruyorum, #manavgatyanıyor bunun sabotaj olma ihtimalini düşünüp neden aksiyon almıyorsunuz diye ama bir türlü cevap alamıyorum. Sadece Manavgat’la kalmadı ve memleketimin çoğu yeri yanmaya başladı. #havadanmüdahale etmedikleri için yardım çığlıklarımız uluslararası boyuta ulaştı. #helpturkey etiketiyle yaptığımız paylaşımlar güçlerine gitti ve bazı ülkelerin yardımlarını bile reddettiler.

2019’da yaşanan Avustralya orman yangınları ne kadar sürdü biliyor musunuz? 240 gün! Koskoca 240 günde kaç tane canlı yaşamını yitirdi haberiniz var mı? Sizden tek ricam göz göre göre bu gidişe izin vermeyin ve artık bu saçmalığa dur demek için aksiyon alın…

İstanbul’u Tanıtıyorum Gözlerim Kapalı

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yayımladığı İstanbul tanıtım filmi sosyal medyada büyük sansasyon yarattı. Sizde videoyu izlemişsinizdir, izlemediyseniz buyrun fikirlerinizi almak isterim: https://www.youtube.com/watch?v=rdRqAKUFywE 

Ben ilk izlediğimde paralel evrendeki Türkiye ne güzelmiş yorumunu yaptım. Gün boyunca sayıp sövülen kitleyi turist çekebilmek için kullanmak iki yüzlülük kelimesinin sözlük anlamıdır. Daha geçen gün Voleybol Kadın Milli Takımı şortuna takan yobazlarla uğraşıyorduk ne ara İstanbul sokaklarında kızlar bale yapmaya başladı? Deniz kenarında dolaşırken tekbir getiren Suriyeliler Şam’da değil ya da parkta kavga eden Afganlar Kabil’de. 00:00’dan sonra müziğin yasak olduğu Türkiye’den bahsediyoruz hatırladınız mı? Hayır yani ben İstanbul’un özellikle belirli ilçelerinde sarıklı hocalarımızı, mülteci kardeşlerimizi, kara çarşaflı kadınlarımızı görmeden adım atamıyorum da, mesele turizm geliri olunca ne kadar çabuk modernleşmişiz ona şaşırıyorum.

Ülkemi yönetenler üst üste gülünç hamleler yaparak Türkiye’yi daha da rezil ediyor. Tanıtım filmini izleyen yabancılar ne güzel yermiş, vize istiyor mu burası diyor. Hayallerimiz tabi ki gönlümüzce giyinmek, istediğimiz kişilerle kimseye rahatsızlık vermeden gezebilmek, saat kısıtlaması olmadan müzik dinleyip sanat ile iç içe olabilmek fakat gerçekler, ülkeyi istila etmiş kaçak göçmenler, gece 12’den sonra müzik yasağı, her gün sayısını bilmediğimiz kadın cinayeti, çocuk istismarı, hayvan hakları ihlali…

Ben linç edilen kesimdeyim ve Türkiye tanıtımı yapmak için turizm geliri elde edebilmek için benim gibi düşünen vatandaşları kullandıklarının farkındayım. Farkında olup aksiyon almayanlara da ayrıca kızgınım. Sesimizi çıkarmadıkça, yapılanlar yanlış durun demedikçe değil 19 yıl 119 yıl adaletsizce yaşamaya mahkum olacağız!

Bu arada alkol sırf bize yasak. Türk Hava Yolları’nın (THY) Kültür Bakanlığı’yla ortaklaşa İngiliz televizyonlarına verdiği reklamda alkol kullanmaktan kaçınılmamış, bunu da bilin istedim.

Tokyo 2020 Yaz Olimpiyatları ve Paralimpik Oyunları

Tokyo 2020 Olimpiyatları’nın resmi ismi 32. Yaz Olimpiyat Oyunları olarak geçmektedir.  Paralimpik Oyunlarının dahil olmasıyla, yani çeşitli engelli sporcuların katılımı sayesinde çok daha büyük ve anlamlı bir organizasyon haline gelmiştir. 2020 yılında tüm dünyada yaşanan Covid-19 nedeniyle 2021’e ertelenen Olimpiyat Oyunları bu sene 23 Temmuz- 9 Ağustos arasında düzenleniyor. 2020 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmak için Türkiye’de aday gösterilmişti fakat Tokyo/Japonya bizden daha fazla oy olarak ev sahibi oldu. 

Aslına bakarsanız koronavirüs nedeniyle spor camiası haklı olarak kaygı içerisinde olimpiyatlara katılıyor. Sporcu ve izleyiciler tüm tedbirlere rağmen endişeli çünkü salgın dünya çapında birçok varyasyonlarla hızla yayılmaya devam ediyor.

#TeamTürkiye 25 dalda, 58 erkek 50 kadın olmak üzere 108 sporcumuz Tokyo 2020 Olimpiyatları’nda Türkiye’yi temsil ediyor. Bugüne kadar (27.02.2021) sporcularımız %5’den fazla spor dalında mücadele verdi. Milli Taekwondocularımızdan Hatice Kübra İlgün ile Hakan Reçber bronz madalya kazandılar. Atıcılıkta havalı tüfek sporcumuz Ömer Akgün 4.oldu ve ilk defa Türkiye, atıcılık dalında Olimpiyatlara katılarak derece kazandı. Son olimpiyat şampiyonu olan Çin Halk Cumhuriyeti’ni Voleybol Kadın Milli Takımı’mız 3-0 ile yenerek tarihi bir galibiyet kazandı. Canlı olarak izlediğim maçta #FileninSultanları çok iyi performans gösterdi. Bugün İtalya ile yaptığımız maçta Nijerya kökenli İtalyan Egonu maalesef bizi tek başına yenmeyi başardı. Artistik cimnastik elemelerinde erkeklerde Adem Asil, Ahmet Önder, Ferhat Arıcan ve İbrahim Çolak olmak üzere 4 sporcuyla katıldığımız elemelerde tüm sporcularımız adını finale yazdırdı. Badminton spor dalında mücadele veren 27 yaşındaki milli sporcumuz Neslihan Yiğit, Mısırlı rakibini eleyerek 2.tura çıkmayı başardı. Milli yüzücümüz Defne Taçyıldız, kadınlar 200m kelebek elemelerinde yarı final yüzmeye hak kazandı. Milli okçumuz Yasemin Ecem Anagöz kadınlar bireysel mücadelesinde 3.tura yükseldi. 

Günbegün size Tokyo 2020 Yaz Olimpiyatları ve Paralimpik Oyunları ile ilgili bilgi vermek çok isterim lakin 9 Ağustos’a kadar aynı anda birden fazla müsabaka oynanıyor, inanın yetişemeyebilirim:) Buradan tüm milli sporcularımıza başarılar diliyorum, yenseler de elenseler de kendileriyle tüm Türkiye olarak gurur duyuyoruz!

Dijitalleşen Türkiye

Dijital çözümler üretme yeteneğimiz koronavirüs ile arttı. Evde çalışmaya başlamamız, yemekleri bir tık ile sipariş vermemiz, eğitimleri bulunduğumuz yerden almamız; hem devlet kanalını hem özel sektörü hem de bireyler için dijital dönüşüm deneyimini hızlandırdı.

Dijital teknolojilerin hayatımıza girmesiyle strateji ve değer yönetimi, risk ve uyum, veri ve analitik, modern iş gücü, akıllı otomasyon kavramlarını sıkça duyar olduk. Dijitalleşme trendleri arasında strateji ve değer yönetimi ilk sıralarda yer alıyor. Şirketlerin gelişen teknolojiye ayak uydurmasıyla doğru zamanda doğru dijital teknolojileri seçmesi dijitalleşme sürecinde güçlü stratejiler geliştirmesine neden olmaktadır. E-ticaret, sosyal medya ve dijital kanalların kullanımı siber saldırılara yönelik yeni tehditler oluşturmaya başladı. Dijital dönüşüm ile birlikte risk konusu da gündeme gelmiş oldu. Akıllı otomasyon teknolojileri sayesinde geleneksel iş yapış şekli değişti. Bulut uygulamaları, blok zincirleri, bilişsel otomasyon gibi birleşimlerden oluşan akıllı otomasyon tek seferlik değil, hayatımızın bir parçası haline geldiğini hepimiz görebiliyoruz.

Veri yönetimi, veri işleyişi ve verilerden yararlanarak oluşturulan analitik sonuçlar daha hızlı karar verme ile dijital bir iş modeli üretmeyi beraberinde getirdi. Dijitalleşme; yetenekleri, becerileri ve hizmetleri daha farklı ortaya çıkarmaktadır. Yukarıda bahsetmiş olduğum tüm kavramlar iş gücünü de teknolojiyle uyumlu bir şekilde işlemesini sağlamıştır.

Türkiye’nin dijitalleşme yolundaki hedefleri oldukça stratejik. 2025’e kadar Türkiye’de e-devlet kullanım oranı %80’i bulacağı düşünülüyor. Aynı zamanda e-ticaret kullanım oranı %75’e çıkacağı öngörülüyor. 2019 yılında bilgi teknolojileri sektöründe çalışan kadınların oranı %9,6 iken 2025’de %25’i bulması planlanıyor. Küresel CEO’ların %73’ü, Türkiye’deki CEO’ların %87’si uzaktan çalışmanın mevcut yetenek havuzunu oldukça genişlettiği görüşünde.*

Pandemi dijital dönüşümü şu ana kadar 5,3 yıl hızlandırdığı söyleniyor. Önümüzdeki 5 sene içerisinde yeni normlar ortaya çıkacak; nesnelerin internetinden davranışların internetine geçiş yapılacak. Gelecek 2 yıl içerisinde iş gücünün biçimi değişecek. İnsan kaynakları yöneticilerinin %69’u yaşanan değişimlere uyum sağlamak ve süreci etkili bir biçimde yönetebilmek için insan kaynakları fonksiyonu da kendini yeniden yapılandırması gerektiğine inanıyor.

Dijital dönüşüm, insan değişiminin teknoloji takmış halidir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de, dijitalleşme yolundaki hedefleri gerçekleştirmesi durumunda daha dinamik, farklı ve sıra dışı bir ülke olacaktır.

*KPMG, Dijitalleşme Yolunda Türkiye 2021, 60

Nasıl Daha Verimli ve İyi Bir Yaşam Yaşarız?

Uyandığınızda aklınızdan bugün neler yapacağım düşünceleri geçiyor mu? Ya da acaba hangilerini önceliklendirsem de işlerim daha çabuk biter diye düşünürken kendinizi buluyor musunuz? Ben genelde bir gün önceden plan yapıyorum ve aralarına fazladan vakit koyuyorum ki sürpriz şeylerle karşılaşırsam elim ayağım karışmasın 🙂

Bu konulara ilgim olduğu için nasıl daha verimli ve iyi yaşayabilirizi düşünüp, araştırdım. Öncelikle her şeyin sizin elinizde olduğunu bilmeniz gerekiyor. Hayatınızı daha mutlu ve verimli hale getirmek sizin elinizde. Kendinizi daha iyi hissedeceğiniz, yaşamdan zevk alacağınız şeyleri yapmaktan mahrum kalmamanız için sizinle hayatın sırlarını paylaşacağım.

  1. Güne erken başlayın, sabahın bereketi üstünüzde olsun.
  2. Yarın bugünden başlar unutmayın. Ertesi gün yapacağınız aksiyon planlarınızı hazırlayın ama gününüz planladığınız gibi gitmiyorsa da anı yaşamaya bakın. Geçmişe takılmayın, anın tadını çıkarın.
  3. Önceliklerinizi belirleyin ve yumurtanın kapıya dayanmasını beklemeyin.
  4. Kendinize zaman ayırın. Size sizden daha iyi gelebilecek kimse yok.
  5. Yaptığınız işe odaklanın ve her gün yeni bir şey öğrenin. Böylelikle hafızanızı kuvvetlendirir, yeni şeyler öğrenmek adına hayata daha bağlanırsınız.
  6. Maddi varlıklarla bağınızı azaltmaya özen gösterin. Mal varlığınızı kaybettiğinizde üzülürsünüz bu yüzden maddiyatla ilgili beklentilerinizi minimum seviyede tutmak sizi daha mutlu edebilir.
  7. Spor yapın. Fit bir vücuda sahip olmak kendinize olan güveniniz yerine getirir.
  8. Daha fazla gülümseyin. Spor yaptığımızda nasıl serotonin hormonu salgılanıyorsa gülümsediğimiz zamanda serotonin artışa geçiyor.
  9. Başkalarını dinleyin ve başkalarına yardım edin. Hayatı paylaşıyoruz ve diğer insanlarında var olduğunu biliyoruz. Herkesin bir derdi, tasası, mutluluğu oluyor ve ilişkileri güçlendirmek kendinizi daha iyi hissetmek adına başkalarına yardım etmek doğal bir meditasyon örneğidir.
  10. Seyahat edin. Yeni yerlere gitmek, yeni tatlar keşfetmek inanılmaz keyifli. Farklı kültürler, farklı hayatlar, farklı diller hepsi zihninizi gelişterecek ve hayattan zevk almanıza neden olacaktır.

Gününüzün hem daha verimli geçmesini hem de daha güzel bir hayat için yukarıda bahsettiğim 10 maddeyi uygulamaktan vazgeçmeyin!

Yeter Artık!

Yıllar önce hatırlarsanız Ensar Vakfı’nda 45 çocuk cinsel istismara maruz kalmıştı ve o zamanın Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu “bir kere olması karalamak için gerekçe olamaz” diyerek hadsiz bir açıklama yapmıştı. HDP “çocuklara yönelik cinsel istismarı ve kadınlara yönelik şiddeti önlemede ihmali bulunduğu” gerekçesiyle, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı hakkında gensoru önergesi verdi ve yapılan oylama sonucu gensoru reddedildi. Bu karardan sonra meclisteki AKP’li milletvekilleri sıraya girerek bakanı tebrik etti!

Kadir Şeker, sokakta tanımadığı şiddete maruz kalan bir kadını kurtarmak istedi ve arbede sonucu kadını darbeden kişinin ölmesi sebebiyle ömür boyu hapse çarptırıldı. Olayın sosyal medyada gündeme gelmesi ve hukuki süreçlerin iyi bir şekilde yönetimiyle Kadir’in cezası 12,5 yıla indirildi.

2011 yılında ilk imzacısı ve şimdide ilk ayrımcısı olarak tarihe geçtiğimiz İstanbul Sözleşmesi yukarıda bahsetmiş olduğum benzer konuları ele alarak hazırlanmıştır. Kadına yönelik şiddet, ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi olarak geçen İstanbul Sözleşmesi’nin kapsamı ve önemini ele aldığım yazımı, buradan okuyabilirsiniz: https://eliferbak.com/istanbulsozlesmesiyasatir/

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun, Türkiye’de gerektiği gibi uygulanmamakla birlikte, Cumhurbaşkanlığı tarafından kaldırılmak istendi. Danıştayın aldığı karar ile, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptaline red verildi. Cumhurbaşkanlığı “yargı denetimi dışındadır, Cumhurbaşkanı yetkisindedir” açıklaması yaptı. 1 Temmuz itibariyle Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak yargının tamamen siyasallaştığını gözler önüne sermektedir.

İstanbul Sözleşmesi’nin devre dışı bırakılması yaşadığımız bunca şiddetin, istismarın ve cinayetin daha yasal hale gelmesine sebebiyet verecektir. Dün duyduğumuz ve hepimizin kanını donduran #elmalıdavası bunlardan bir tanesi. Antalya’da 2 küçücük çocuğun ailesi ve çevresi tarafından cinsel istismara uğraması ve adli tıp raporlarıyla kanıtlanmasına rağmen suçluların tutuksuz yargılanması Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “takibini sürdüreceğiz” açıklaması, kaçıncı davanın sonucunu şimdiden görüyormuşuz gibi hepimizi sinirlendirdi. Bilmediğimiz, duymadığımız o kadar fazla aile içi şiddet, çocuk istismarı ve kadına yönelik şiddet vakaları var ki, sevgili Bakanımız hepsinin takibini yapamayacağına göre hukuki düzenlemelere önem vermelidir.

Ülkece altının hiçbir zaman doldurulmadığı laflardan ve boş vaatlerden çok sıkıldık. Çocukların istismar edilmesine sesi çıkmayanlar, şort giyen bir kadın gördüklerinde ahlak bekçisi kesiliyorlar. Bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorunda kalmaktan hiç ama hiç hoşlanmıyorum. Ensar Vakfı’nda olanları, Kadir Şeker’in başına gelenleri, birçok kadınımızın maruz kaldığı şiddeti, cinayeti, İstanbul Sözleşmesi’ni, Elmalı Davası’nı unutmayalım ve yüksek sesle yeter artık diyelim.

Onur Yürüyüşü

Bu sene 20-27 Haziran günleri arası Onur Haftası olarak kutlanıyor. Türkiye’de Onur Haftası ilk defa 1993 yılında İstanbul’da “Cinsel Özgürlük” haftası olarak kutlanmak istendi fakat o dönemin valiliği izin vermediği için etkinlikler iptal edildi ve hatta kutlamalar için yurt dışından gelen konukların sınır dışı edilmesi LGBT+ hakları için Lambdaistanbul ve Kaos GL derneklerinin kurulmasına vesile oldu. 

LGBT+’nin açılımı lezbiyen, gey, biseksüel ve transseksüel olarak geçer. “+ ” denmesinin sebebi interseksüel ve kuir ‘leri de kapsamasından kaynaklanmaktadır. LGBT+ geçmişi M.Ö 2.000’lere, Eski Mısır, Sümerler ve Hititler’e dayandığı eski yazılarla kanıtlanmıştır. M.Ö 1.400’lerden  kalma bir Hitit yasa derlemesine göre erkekler arası evliliğe izin veren bir madde belirlenmiş ve bu yasa tarihte ilk eşcinsel evliliğe izin veren yasa olma özelliği taşımaktadır. Mezopotamya, Antik Yunan, Hindistan gibi birçok coğrafyada eşcinsellik vardı ve resim, şiir, tasvir olarak da günümüze kadar aktarıldı. 1968’de yaşanan cinsel devrim ve 1969’daki Stonewall ayaklanmasından sonra cinsel yönelim kavramı ortaya çıkmış ve dünya çapında LGBT+ hakları savunulmaya başlanmıştır.

Bireylerin cinsel yönelimlerini özgürce dile getirmesi LGBT+ kültürünü daha çok öğrenmemize sebep oldu. Ülkeden ülkeye değişen LGBT+ yasaları, maalesef birçok ayrımcılığa neden oluyor. Bazı ülkede eşcinsel evlilikler yasalken bazı ülkelerde cinsel kimliğini açıklayan bireyleri ölüm ile cezalandırıyorlar. Türkiye’de ise durum biraz korkutucu. M.Ö başlayan ve Mezopotamya’da yani topraklarımızda yaşayan LGBT+ kişilerin haklarını savunmak zorunda kaldığımız dönemlerden geçiyoruz. Osmanlı kültürünü devam ettiren ve yanlışlarını körü körüne savunan belli bir güruh, LGBT+ bireylerin Osmanlı tarihinde de olduğunu inkar edebilecek kadar kör olabiliyorlar. Eşcinsellik artmıyor tam tersine LGBT+ bireylerin özgürlükleri artıyor. Hiçbir birey cinsel yöneliminden dolayı yargılanmamalı, ötekileştirilmemelidir.

Geçen gün Maçka Parkı’nda yapılmak üzere düzenlenen LGBT+ Onur Haftası pikniği yasaklandı. Polis piknik yapan kişilere müdahale etti. Heybeliada’da yapılması planlanan piknik, Adalar Emniyet Müdürlüğü’nce yasaklanınca Maçka Parkı’na alınmıştı. Ülkemde herkes parklarda piknik yaparken, neden Onur Haftası’nda yapılan pikniğe yasak getirildiğine dair bir tahmininiz var mı? Pikniğin engelleme gerekçesi “milli güvenlik ve kamu düzeni”. Açıkçası bana trajikomik geldi! LGBT+ hakları insan haklarıdır ve #piknikyasaklanamaz. Bir piknikten bile korkar hale gelen Türkiye’nin yanında Beyaz Saray, Onur Haftası’nı kutlamak için sergi düzenliyor ve hatta Beyaz Saray’ın koridorlarını gökkuşağı renkleriyle aydınlatıyor.

19 Haziran’da İzmir’de yapılan Onur Yürüyüşü, yarın İstanbul’da yapılacak. Maltepe Miting Alanı’nda gerçekleştirmek üzere valilikten alınan izine onay gelmese de yine de o yürüyüşün yapılacağına eminim. Eğer İstanbul’daysanız LGBT+ haklarının, insan hakları olduğuna inanıyorsanız ve bu sene Hormonlu Domates Ödüllerini* kimin alacağını merak ediyorsanız yürüyüşe katılmanızı öneririm.

*Hormonlu Domates Ödülü ilk olarak 2005’de “hormonlu tavuk yemeyin, eşcinsel olursunuz” diyen Erman Toroğlu’na verilmiş, ödülün isimlendirilmesinde ilham kaynağı bu homofobik söz olmuştur.