Blog

Küçük Bir Mola

Evet uzun bir aradan sonra tekrardan merhaba. Ülkemizin yüzyılın doğal afetlerine ne kadar açık olduğunu yaşadığımız bir 3 ay geçirdik. Açıkçası bu süreçte bırakın yazı yazmayı yemek yemek, su içmek ya da uyumak gibi eylemler içimden yapmak gelmedi. Canımız burnumuzda, öfkemiz her geçen dakikalarca artan bir süreçten geçtik. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyanın gözü kulağı bizdeydi, bende bu süreçte çok şey yaşadım çünkü arkadaşlarım ve aile dostlarımızdan bir kaçını maalesef kaybettim. O süre zarfında yazı yazmak çok istesem de kendimi frenlemeye çalıştım, öfkem daha ağır bastı. Şu an düşünüyorum da iyi ki yazmamışım kesin keyifsiz yazılar serisi olurdu.


Neyse gelelim bugünkü yazının konusuna. Ramazan geldi geçti, bayram ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı birleşti. Ailem ve aile dostlarımız 20 kişi beraber tatil yapmaya karar verdik. Bu sefer ben ayarlamadım ve annem bu işi ele aldı. Tatile gitmeden sadece 2 gün önce hangi otele gideceğimizi soracak kadar yoğun bir iş dönemim oldu. Klasik ben, bir yere gitmeden önce yaptığım sosyal medya araştırması yaparım. Ee otel güzelmiş diyerek valizi hazırladım. Sıfır beklenti, fazla huzur, yoğun aile saadeti adı altında Marmaris’e geldim. Otelimiz Grand Yazıcı Club Turban idi. Termal konseptliydi. Sauna, termal havuz, açık havuz, full paket olduğunun bilince başlayan tatilimin, en güzel konaklama deneyimi olacağını nereden tahmin edebilirdim ki?


3 gece 4 gün kaldığımız otelimizde inanılmaz keyifli bir misafir deneyimi yaşadık. 20 kişi gittiğimiz tatilde herkesin mutlu ayrılması takdir edersiniz ki çok zordur. Grand Yazıcı Club Turban bunu başardı o yüzden öncelikle Yazıcı ailesini tebrik etmek istiyorum. Çalışanların samimiyeti o kadar içtendi ki herkesle sohbet etme isteğim oluştu. Enes dışarıdaki kahvenin garsonu, şu an 1. sınıf gemi inşaatı ve gemi makineleri mühendisliği okuyor, dersler online’ a geçince gelip çalışmak istemiş. O kadar kibar o kadar saygılı ve güler yüzlüydü ki ailecek hayran kaldık kendisine. Teşekkürlerimizi bizzat ilettik. Serkan Özen, bar müdürü. Kendisiyle ilk akşam pool bar diye geçen açık barda tanıştık. Annem, ben ve Nazlı ile eğlenirken her dakika barın güvenliğini, içkilerin kalitesini, müşteri memnuniyetini en yüksek seviyede tutmaya özen gösterdi. Saat gece yarısı olunca Dj performansı bitti ve kendisiyle göz göze geldim. Hemen aklımdaki soruları sordum, İzmir’de ve İstanbul’da biliyorsunuz müzik 12’de bitmiyor. Burada şikayet mi oluyor dedim ve Serkan Bey ile o dakika tanışıp 4 gün boyunca hoş sohbeti, samimiyeti ve çalışkanlığıyla bizi mest etti. Bu arada %60-40 oranında Türk ve yabancı oranı mevcuttu. Yabancılar genellikle İngiliz, Hollandalı ve Rus diyebilirim. İlk gece barda eğlenirken bir İngiliz benimle sohbet etmek istedi ben kibarca teşekkür ettim ve iletişim kurmak istemediğimi kendisine ilettim. Barda 4 gün boyunca benimle ilgilenen iki tane pırlanta gibi genç vardı. Baktılar benimle muhabbet etmeye çalışan yabancılar var hemen araya girdiler. Barmenlere dedim ki, çok teşekkür ederim ama ben başımın çaresine bakabilirim hatta baktım bile ama sizin ilgi ve alakanıza çok teşekkür ediyorum. Sonraki 3 günde aynı saygıyı koruyarak bana göz kulak oldular.

Can Çapar adında çok tatlı bir tasarımcıyla tanıştım. Can Bey’in otelin içinde kadın ve erkek olmak üzere 2 adet mağazası bulunuyor. Ürünlerin hepsi tasarım ürünler ve Vakko’da satılan markalar. Tabi ki her gün bir iki bir iki parça ala ala battım. 😂 Şaka bir yana Can Bey ile o kadar ortak arkadaşımız ve akrabalarımız çıktı ki, tekrar bir araya gelmeyi heyecanla bekliyorum. Size de şiddetle ürünlerini öneririm.

Bayramın birinci günü Derya Uluğ’un canlı performansını izledik. Ben kendisini ilk defa dinleme fırsatı buldum ve beğendim. Özellikle Derya Uluğ ara verdiğinde, kendi ekip arkadaşlarının rap ve pop performanslarını çok başarılı buldum. Bayramın ikinci günü Metin Şentürk sahnedeydi. Şahsen ben dinlemeye gitmedim, annemlere Serkan Bey sayesinde güzel bir yer ayarladım ve dışarıda eğlenmeye devam ettim. Ama Metin Şentürk’ün performansının da fena olmadığını duydum.

Ben çok erken uyanan biriyim, bilen bilir. 2-3 saat kaliteli uyuduysam bana yeter ve günümü çok dinamik geçirebilirim. Tatilde de öyle oldu. Annem ve babamla family room denilen oda konseptinde kaldık. Benim odam ayrıydı adamızda bir kapı vardı, banyo tuvalet ayrıydı. Ne kadar ayrı olsa da yaşım 35 annem ve babam beni hala merak eder. Neyse ben tabi 4 gibi uyandığım zamanlar, kulaklıkla müzik dinlesem de, kitap okusam da odanın içinde vakti belli bir miktar geçirebildim. Ve saat 05:30 gibi spora çıktım genellikle. Marmaris’in güzel sessiz temiz havasıyla sahilde yürüyüşler yaptım. Hatta ben dönerken babam yeni yürüyüşe çıkıyordu, sahilde birbirimize yarışçılar gibi çak yaptık. 😄 Sabahın en güzel saatlerinde çıkıyorum dolanıyorum falan hala bar açık oluyor, içkiye devam edenler oluyor tabi ki. O sabahlardan birinde Selçuk Koca ile tanıştım. Kendisi gece müdürü, hem bardan hem de güvenlikten sorumlu. Yaklaşık 4 saat sohbet ettik, otel hakkında, Marmaris hakkında, ülkemizin durumu hakkında, ailelerimiz hakkında yani ne aklınıza gelirse. Biz sohbet ederken babam yürüyüşe çıktı çünkü onun saati gelmişti.

Selçuk Bey beni kırmadı ve bizi golf aracıyla tüm otel ve civarını gezdirdi. 2015 yılı tarihler 15 Temmuz’u gösterdiğinde şu an ki cumhurbaşkanımız olan Recep Tayip Erdoğan bu otelde konaklıyormuş. Biraz o günden sohbet ettik, etraftaki otel misafirlerinin hizmet aldığı Uzak Doğu, İtalyan ve balık restoranlarını gezdik. Birkaçını deneyimlemiştim, gayet başarılı bulduğumu Selçuk Bey’e ilettim.


Otelden çıkış yapmadan önce annemi Can Çapar’ın dükkanına götürmek istedim, babamda bize eşlik etti. O sırada babam ne kadar memnun bir şekilde otelden ayrılacağımızdan bahsediyordu ki Can Bey bu güzel izlenimlerinizi otelimizin sahibi Efsun Hanım’a iletmemizi rica edeceğim, kendisi çok sevinecektir dedi ve bizi Efsun Yazıcı ile tanıştırdı. Mütevazi, içten ve hoş sohbet şeklinde kendisiyle 15 dakika geçirdik. Biz ailecek birçok otelde kaldığımız için ve yurtdışı seyahatlerimizde olduğu için iyi bir bildirim verebilecek örneklem olduğumuzu düşünüyorum.

Ve pazar günün ortasında otelden çıkışımızı yaptık. Tüm bizimle ilgilenen personelle tek tek vedalaştım, eylülün 15’inden sonra tekrar görüşmek üzere ayrıldım. Sonuç itibariyle, bütçenize göre Marmaris’e gelirseniz gözünüz kapalı Grand Yazıcı Club Turban’ı tercih edebilirsiniz, şahsen ben kefilim. Bir aksilik oldu diyelim ki, olmaz ama fazlasıyla telafi edeceklerine bizzat şahit oldum. Bu da böyle bir seyahat deneyimimdi. Umarım okurken keyif almışsınızdır.

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi

İktisat Kongresi denince aklınıza ne geliyor? Bir iktisat mezunu olarak, derslerde iktisat tarihi ile ilgili birçok şey öğrenirken, Türkiye’de gerçekleşen ilk İktisat Kongresi’nin İzmir’de gerçekleştiğini okuduğumda içimi haklı bir gurur kaplamıştı. Hocalarımız dersi anlatırken, ne kadar güzel ilk gerçekleşen bir şeyin memleketimde organize edilmesi diye de içimden geçirmiştim. 

İktisat Kongresi, 17 Şubat- 4 Mart 1923 günlerini kapsar. 1135 delege ile yeni Türkiye’nin ekonomik sorunlarının tartışıldığı ilk kongre İzmir İktisat Kongresi’dir. O dönemler malumunuz Türkiye Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış, sosyal, ekonomik bir bağımsızlığa ulaşmayı öngörmüştür. Kongre’nin başkanı Kazım Karabekir’dir ve Osmanlı Devleti’nin verdiği kapitülasyonlar, imtiyazların kabul edilemeyeceği ve ekonomik zorluklarla nasıl baş edileceği gündem maddeleri olmuştur. 

1923’te alınan en önemli kararlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

  1. Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir.
  2. El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir.
  3. Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
  4. Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
  5. Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir.
  6. Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
  7. Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdır.
  8. Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır.
  9. İş erbabına amele değil, işçi denmelidir.
  10. Sendika hakkı tanınmalıdır.

Savaştan çıkan, Cumhuriyeti kuran yeni bir devlet için alınan ileri görüşlülüğü içeriyor. İzmir İktisat Kongresi,  üretim odaklı olup hem toplum hem de halk için hep daha iyisi ve yararlısını düşünülerek alınan maddeler ile doludur.

Gelelim İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ne. Aradan geçen yüz yıl sonrasında, 15-23 Şubat 2023 tarihleri arasında Türkiye Cumhuriyeti yeni döneminin ekonomik politikalarını belirlemek üzere dört grup paydaşların katılımıyla İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi gerçekleşecektir. Bu dört grup, tüccarlar, çiftçiler, işçiler ve sanayiciler ve esnafları kapsamaktadır. Türkiye ve dünyadan alanında farklı uzmanların bir araya gelerek birçok konu hakkında oturumlar gerçekleşecektir.

Kongre boyunca on farklı tematik forum ve çok sayıda sanatsal performans gerçekleştirilecektir. Araştırmacılar, akademisyenler, Sivil Toplum Kuruluşları, siyasi parti liderleri, bürokratlar ve katılımcıların olacağı İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi Türkiye’nin yeni ekonomi politikasına yön verecektir. 

Kongrenin amacı sadece ekonomik parametreleri yönetmek değil, ekonomiyi canlandırmak ve girişimleri arttırmaktır. Konuşulacak konuların çerçevesini kısaca özetlemek gerekirse, hangi ekonomik yatırımların nerede yapılması sürdürülebilir olacağı konuşulacaktır. Farklı ekonomik sektörler arasındaki ilişkiler ortaya konacaktır. Türkiye ekonomisiyle diğer ülke ekonomileri arasındaki bağlantılar ve yatırımlar gündeme gelecektir. Yapılan yatırımların Türkiye’nin ekonomik ve doğal potansiyeli ile çekişmemesi için neler yapılacağı masaya yatırılacaktır. Ekonomik kalkınmaya yönelik politikalar toplumsal çatışma yerine, topluma uyumlu hale nasıl geleceği tartışılacaktır.

Aslında herkesin gündeminde olan ve her haneyi ilgilendiren birçok ekonomik konu gündeme getirilecek olup, bir yol haritası çıkarılacak ve Türkiye’nin sağlam ekonomik temellerle gelişmesine fırsat sağlanacaktır. Bir İzmir’li olarak bu güze kongrenin İzmir’de gerçekleşmesinden dolayı gururluyum. Umarım sizde yazımı okuduktan sonra Türkiye’nin geleceği ile ilgili düzenlenen İktisat Kongresi için benimle aynı düşünceleri paylaşıyor olursunuz.

Netflix ile Bumble Oyunu

Yılmaz Erdoğan’ın “şerefsizim benim aklıma gelmişti” repliği şeklinde aklıma gelen bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz ki birçok dijital flört uygulamaları son zamanlarda popüler oldu. Bu uygulamalardan bir tanesi Bumble ve Bumble Netflix ile bir işbirliği içerisine girmişler. 

Netflix ve Bumble, benzer programları izleyen ve seven kullanıcıları bir “oyun” çerçevesinde eşleştirecekmiş. Bu oyun şimdilik sadece 3 ülkede geçerli olacakmış. Pilot çalışma sonuçları olumlu olursa muhtemelen tüm ülkelerde bu özelliği kullanıma açacaklardır.

Bumble uygulamasını bilmeyenler için biraz bahsetmek gerebilir. Bumble bir dijital flört uygulaması ve üye olduktan sonra kullanıcının önüne, birlikte olmak istediğiniz kişilerin belli başlı özelliklerini seçerek size alternatif flört adaylarını gösteriyor. Beğendiğiniz kişileri onayladıktan sonra o kişilerle konuşma başlatabiliyorsunuz. Dolayısıyla Netflix muhtemelen Bumble kullanıcılarına beğendiğiniz yada izlemekten keyif aldığınız filmler, diziler, belgeseller yada sevdiğiniz türler gibi seçenekler eşliğinde oyun oynatacaktır.

Netflix’in 230 milyondan fazla abonesi olduğunu düşünürsek  bu tarz özelliği çoğu uygulamaya entegre etmesi Netflix için ciddi bir gelir kaynağı olabilir. Bumble ve Netflix’in işbirliği oyunun ismi “Netflix Night In”. Kullanıcılara dizi, film ve belgesellerle ilgili sorular sorup cevaplamaları istenecek. Bu oyunu kullanıcılar tabi ki tek başına oynamayacak, Bumble da eşleşilen kişiyle oynayacaklar. “Netflix Night In” 30 Ocak’ta başlayıp 13 Mart’ta son bulacak. Şimdilik Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Birleşik Krallık’taki Bumble kullanıcıları tarafından oynanabilecek. Pilot çalışma sonuçları istedikleri gibi çıkarsa muhtemelen Bumble’daki tüm kullanıcılara bu özelliği açacaklardır. 

Mitolojiye Giriş 101: Şahmaran

Efsanelere inanır mısınız? Benim bir yanım yok ya olmaz böyle şeyler derken, diğer yanım neden olmasın ilginç mitolojik karakterler var bilmek lazım diyor 🙂 Hazır gündemdeyken ve çoğu kişide yorum yapmaya başlamışken size Şahmaran kimdir, nerede yaşar, neden bu kadar önemlidir gibi detayları vermek isterim. Ben Şahmaran ile küçük yaşta tanıştım. Sevgili anneannem yetenekli bir el işi sanatçısıydı. Şahmaran motifini el emeğiyle yaparak camla çerçeveletmişti. Ve ben her Şahmaran’ı gördüğümde zihnimde hikayesi ve görselini bir araya getirerek korkardım. Tabi bu bahsettiğim, Elif’in 5-6 yaşları oluyor.

Şahmaran, Anadolu topraklarına özgü bir mitolojik kadın simgesidir. Yılanların başı, şahı anlamına gelen Şahmaran kelimesi Farsçadır. Meran, maran “yılan”, şah ise bildiğimiz “şah” anlamı taşır. Şahmeran da Şahmaran da doğru bir kullanımdır. Şahmaran efsanesi, Mersin’in Tarsus ilçesinde gerçekleşmiştir. Yılanların şahı Şahmaran; ona hizmet eden yılanlarla birlikte bir yer altı mağarasında yaşamaktadır. Bu mağara yerin yedi kat aşağısında bulunur ve yer altı dünyası ile ilgili bize bilgiler verir. Yer altı mağarasının duvarlarında Şahmaran ve yılanlara ait heykeller, minyatürler ve çizimler bulunurmuş. Bu arada Şahmaran sadece Mersin Tarsus’da değil, Adana, Gaziantep ve Mardin  gibi şehirlerde de oldukça meşhurdur. Hatta Gaziantep ilinde Şahmaran Köyü bulunmaktadır. 

Şahmaran, bilgi ve şefkatli bir yılanmış. Tüm yılanların barış içinde yaşamasını sağlayan genç ve güzel bir kadınmış. Mitolojide güçlü kadın figürleri benim her zaman ilgimi çekmiştir. Netflix’de yayımlanan “Şahmaran” dizisinde aslında 2 tane mitolojik karakter var. Biri evet hepimizin bildiği dizininde isminden anlaşılacağı üzere Şahmaran, diğeri ise Lilith. Dizide hiçbir şekilde yüzünü göremediğimiz ve muhtemelen 2. sezon kendisinden çok bahsettirecek olan Lilith ilk günahkar olarak bilinir.

Neyse hikayemize dönecek olursak, bir gün Cemşab isimli fakir bi ailenin çocuğu (bazı rivayetlere göre çoban) arkadaşlarıyla bir mağara keşfeder. Bu mağarada bol miktarda bal bulunur ve bal çıkarmak için arkadaşları Cemşab’ı aşağıya indirip, paylarına daha fazla bal düşmesi için Cemşab’ı orada bırakırlar. Cemşab mağarada bir delik görür ve o ışığa doğru ilerler. Cemşab havuz etrafında yılanları ve süt beyazı renginde Şahmaran’ı görünce büyülenir. Şahmaran ‘ın güvenini kazanan Cemşab uzun yıllar büyülü bahçede yaşar. Yıllar geçer ve Cemşab ailesini çok özlediğini gitmek istediğini Şahmaran’a söyler. Şahmaran ona izin verir ancak yerini kimseye söylememesini tembihler. Cemşab Şahmaran’a söz verir ve mağaradan çıkar ailesine kavuşur.

Bir gün kral hastalanır ve kralın iyileşmesinin tek çaresi Şahmaran’ın etini yemesi olduğu halk arasında dolaşır. Ülkenin dört yanına bu haber salınır ve tek tek herkes hamama sokulur, kontrol edilir. Çünkü daha önce Şahmaran’ı gören ve onunla vakit geçiren birlikte olan kişinin derisi yılan derisi olur. Cemşab kaçabildikçe kaçar fakat en sonunda yakalanır. Şahmaran’ın yerini söylemesi için Cemşab’a işkence yaparlar ve sonunda Cemşab dayanamayarak Şahmaran’ın yerini söylemek zorunda kalır.

Mağaraya gidilir ve Şahmaran’a işkence edilir. Şahmaran ölmeden önce, Cemşab’a döner ve “benim başımı kaynatıp krala içir, kral kurtulsun, gövdemi de vezire içir, ölsün, kuyruğumu da kaynatıp sen iç, böylece lokman hekim ol” der. Günümüzde kullanılan asaya sarılı iki yılan, Şahmaran’ın tıp alanında bilgeliği ve lokman hekimliğinden geldiği söylenir. Bu arada yılanların, Şahmaran’ın öldüğünden haberi olmadığı ve rivayete göre ölüm haberi aldıkları gün, Tarsus yılanların istilasına uğrayacağına inanılmaktadır.

Yazımın burasına kadar Şahmaran efsanesinin tarihçesini sizlere anlattım. Gelelim Netflix’de yayımlanan “Şahmaran”a.  Hikayeden çok kopmamakla birlikte, biraz Adams Ailesi’nden biraz Alacakaranlık roman serisinden esinlenerek yapılmış bir dizi diyebilirim. Senaryo bağlamları kopuk bunu söylemek zorundayım ama görüntü yönetmeni o kadar güzel bir iş çıkarmış ki bazı bölümler amaan boşver olayların geçişlerini dedim. Oyunculuklarda bence gayet iyiydi, özellikle Mustafa Uğurlu inanılmazdı! Diziyi uzun uzun kritize etmeyeceğim çünkü Şahmaran efsanesinin gerçekliğiyle diziyi izlediğinizde dediklerimi gözlemeyebileceğinizi düşünüyorum. 2.sezonun çekimleride gerçekleşti ve muhtemelen yakın zamanda 2.sezonuda izleyebileceğiz. Esas 2.sezonun daha heyecanlı ve ilgi çekici olacağını düşünüyorum çünkü Lilith karakteri uyanacak, bu da size küçük bir spoiler olsun 🙂 Şimdiden iyi seyirler…

Bursa Bülbülü

Dönem filmi özlediyseniz bu yazıyı okumanızı öneririm. Kadınlar matinesinin vazgeçilmezi Cengiz Sezen ile sizleri tanıştırmak isterim. 1980’lerde geçen, gerçek olaylardan esinlenilen Bursa Bülbülü’nü ilk yayımlandığı tarihte izledim. Ata Demirer kendi hayatından kesitleri bir araya getirmiş ve iyi bir oyuncu kadrosuyla filmi seyirciyle buluşturmuştur.

Bursa Bülbülü’nden bahsetmeden önce Ata Demirer’in bilmediğiniz bir kaç özelliğinden sizlere bahsetmek isterim. Ata Demirer 4 farklı dilde şarkı söyleyebiliyor, bunu biliyor muydunuz? Bursalı olduğunu ve Bursa Bülbülü’ndeki canlandırdığı Cengiz Sezen karakteri gibi, kadınlar matinesinde lise çağlarında enstrüman çaldığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Bu arada Ata Demirer tiyatro mezunu değil, konservatuvar müzik mezunudur. O yüzden şarkıların makamları, ses tonları, ritmi gibi önemli detaylara hakimdir. Lise yıllarında Bursa’da düğün ve kınalarda piyanist şantörlük yapan Ata Demirer, Bursa Bülbülü’nü yazarken çok zorlanmamış çünkü gençlik yıllarındaki abilerini ablalarını ve kendi gördüklerini hikayeleştirmiştir.

Gelelim filmin detaylarına. Neşe ile hüzün, düğün ile cenaze gibi 2 zıt duyguyu bir arada yaşayabileceğiniz bir dönem filmiyle karşı karşıyayız. Kişisel hikayenin ana akıma modernize olmuş hali diyebiliriz. Dönem filmi olmasının nedeni, 1980’lerin Bursa’sında Bülent Ersoy, Küçük Emrah, Devekuşu Kabare ve fuar esintilerine yer verilmesidir. Eski bir tekstil fabrikasını plato olarak kullanarak 6 haftada Bursa Bülbülü filmini çekmişler. Tüm adı geçen ünlülerden teker teker izin alınmış ve dönemin gerçekliği filme yansıtılmıştır. Filmi izleyen herkesin dikkatini çekecek olan bir “kuşbaz” kelimesi olacaktır. Meğerse, gerçek hayatta “kuşbaz” olan Ata Demirer’miş. Pul koleksiyonu gibi obsesif bir şekilde kanarya ve çeşitli kuşlara bakarmış. Kuşbaz ile ilgili olan bölümü verdiği bir röportajda izledim ve sizlerle paylaşmak istedim 🙂 Doktor Fatih diye filmde bir karakter var ve bu karakteri Fatih Ürek sanan çok kişi olmuş. O yüzden onu da o röportajda açıklığa kavuşturdu Ata Demirer, Doktor Fatih, Fatih Ürek değilmiş. Kesin bilgi yayabilirsiniz :))

Filmin sonu hakkında eleştirileri okuma fırsatım oldu. Açıkçası ben olması gerektiği gibi bittiğini düşünüyorum. Filmin devamı olmayacak ve hikaye tek bir filmde sonlanacak şimdiden sizlere söyleyeyim. Bursa Bülbülü’nün içerisinde bulunan müzikler harika. Taşkın Sabah ile çalışılmış. Söz ve müzikler gerçekten takdire şayan. Spotify’da film dijital platformda yayımlandığı andan itibaren Bursa Bülbülü listesi altında müziklere ulaşabiliyorsunuz. Plakseverlere benden bir müjde olsun, şubat gibi Bursa Bülbülü’nün plağını da bulabileceksiniz.

Filmin son sahnesi Erdek Çuğra mevkiinde çekilmiş orası Zeki Müren’in ilk konserlerini verdiği sahil olarak bilinirmiş. Coğrafyamızın farklı seslerini dinlemek ve özlem gidermek isterseniz, 30’a yakın ülke ile aynı anda Disney +’da yayına giren Bursa Bülbülü’nü izlemenizi tavsiye ederim.

Cahilsin Bari Belli Etme

Herkesin hayatına girmiş bir cahil vardır diye düşünüyorum. İş yerinde denk gelmiş olabilirsiniz ya da arkadaşlarınızdan biridir ya da akrabalarınızdan biri olabilir. Ben genel olarak cahil insanlara tahammül edemiyorum. O yüzden cahil olduklarını anladığım kişileri duymazdan ve görmezden gelmeyi tercih ediyorum. Böyle davranmak karşı tarafı yok saymak oluyor ve bunu karşı taraf fark ederse iletişim tamamen kopuyor ve birbirinden uzaklaşma gerçekleşiyor. Dolayısıyla hiç muhatap olmadan sorunu çözmüş oluyorum.

Gelelim bugünkü yazının ana konusuna. Cahil insanların belirli özelliklerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim okuyacağınız özellikleri barındıran kişilerden direkt uzaklaşın size Elif Erbak tavsiyesi olsun bu:) Cahillerin en belirgin özelliklerinden biri her şeyi bilmeleridir. Her konu, her olay, her kişi hakkında yorum yapabilen bir birey vardır ya işte o aslında ben biliyorum diyen bir cahildir. Hiç araştırma yapmadan bilgi sahibidirler. Aynı zamanda bilmedikleri şeyleri çok savunurlar. 

Kendi menfaatlerini her şeyin üzerinde tutarlar. Kibar insanları zayıf görürler. Kendilerinin kusursuz olduklarını düşünürler. Her fırsatta kendilerinden bahseder ve kendilerini övmeyi çok severler. Konu her ne olursa olsun, bir şekilde konuyu kendilerine getirirler ve kendilerini övmeye başlarlar. Ahlak dersi vermeyi çok severler. Empati yoksunu ve anlayışsız olurlar. 

En sevmedikleri şey cahil kelimesidir. Doğru söze çok sinirlenirler. Az düşünüp çok ve boş konuşurlar. Bununla ilgili atasözlerimiz bile mevcut. İki düşün bir söyle yada boş teneke çok ses çıkarır. Emin olun o kadar kullanıyorum ki bu özlü sözlerimizi şu an iyi ki de öğrenmişim ve doğru zamanda doğru kişilere söylemişim diyorum. 

Başkalarının hayatlarına müdahale etmeye bayılırlar. Hatta karışır ve insanları yönlendirirler. Sabit fikirlidirler, yanlışlarını asla kabul etmezler ve değişime kapalıdırlar. Tabuları vardır ve yıkılmamak üzere kuruludur. Konuşurken ironi yaparak size cahil muamelesi çekebilir. Cahillerin en sinir özelliklerinden biri bu mesela. Aynada kendilerini görmeyen birinin karşı tarafı kışkırtan bir davranış şekli, trajikomik. 

Sizin aldığınız eğitim, uzmanlığınız ne varsa ondan daha iyi olamaz çünkü o sizden her zaman daha fazla bilgi sahibidir. Toplum içerisinde veya etkisi altında kaldığı duygu ve düşünceleri size dayatmaya çalışırlar. Her zaman kendi söyledikleri ve yaptıkları doğrudur. Şimdi söyleyeceğim 2 özelliği yeni öğrendim; kendilerini gururla ifade edecekleri özellikleri olmadığı için din ve millet gibi bütünleştirici özelliklere sırtlarını dayarlarmış. Düşününce çok mantıklı geldi. Konuyu uzatıp kendisine bol bol konuşma alanı yaratıyorlarmış. İşin içinden çıkamadıkları zaman “çok düşünme ya bunları boş ver, karıştırma o kadar kafayı yersin” diyerek konuyu kapatıyorlarmış.

Yukarıda saydığım özelliklere sahip insanlar yaşam enerjinizi sömürür, sizi hayattan soğuturlar. O yüzden bu tip bireylerden uzak durmanızı şiddetle tavsiye ederim.

Dijital Yaşam Kalitesi

Yaşam standartlarımız dijitalleşen dünyaya adapte olmuş durumda. Belli parametreler var ve biz hayatımızı ona göre şekillendiriyoruz. Dijital yaşam diye bir kavram hayatımıza girdi ve şimdi size bu terimden bahsetmek istiyorum.

Ülkelerin refah seviyelerine ve yatırımlarına bağlı olarak her coğrafyada ayrı seviyelerde seyreden internet erişimi ve uygun fiyatları baz alan dijital yaşam kavramının araştırması yapılmış. Siber güvenlik şirketi Surfshark, ülkeleri 5 temel dijital refah değişkenine göre değerlendirmeye alıyor. İnternet kalitesi, e-devlet, e-altyapı, internetin satın alınabilirliği ve e-güvenlik. Biraz bu kavramları açacak olursam; internet kalitesi, ülkedeki internet bağlantısının ne kadar hızlı ve istikrarlı olduğunu ölçümlüyor. E-devlet; ülkenin devlet hizmet/ürünlerin ne kadar gelişmiş ve dijitalleşmiş olduğu baz alınıyor. E-altyapı, ülkenin mevcut altyapısının ne kadar iyi geliştirip ve kapsayıcı olduğu değerlendiriliyor. İnternetin satın alınabilirliği, insanların istikrarlı bir internet bağlantısına sahip olmak için ne kadar süre çalışması gerektiği baz alınıyor. E-güvenlik, insanların bir ülkede kendilerini ne kadar güvende ve korunaklı hissettikleri ölçümleniyor.

Yukarıda saydığım metrikslere göre yapılan araştırmada dijital yaşam kalitesi en gelişmiş ülkelerin başında İsrail yer alıyor. İkinci sırada Danimarka, üçüncü sırada ise Almanya geliyor. Türkiye 117 ülke sıralamasında 52.sırada yer alıyor. Türkiye’nin en kötü puanı internet kalitesi (dünya genelinde 69.sırada) en iyi puanı ise e-devlet (39.sırada), e-altyapı hizmetlerinde 44.sırada yer alırken, internet satın alınabilirliği 45, e-güvenlikte de 47.sırada yer alıyor. 2022 dijital yaşam kalitesi endeksine göre en yüksek puanı alan 20 ülkeden 15’i Avrupa’da yer alıyor. Asya bölgesi İsrail’in dışında 8.sırada Japonya, Güney Kore 10. sırada, Singapur 15.sırada yer alıyor. Amerika Birleşik Devletleri ise 12. sırada listede yer alıyor.

Araştırmayı yapan Surfshark firmasının halka ilişkiler müdürü Gabriele Racaityte-Krasauske “güçlü bir dijital yaşam kalitesine sahip ülkeler gelişmiş ülke olma eğilimindeyken, küresel çalışmamız paranın her zaman dijital mutluluğu satın almadığını ortaya koyuyor” diye açıklamada bulunuyor.

Ülkelerin yaşadığı ekonomik dar boğaz yüzünden küresel dijital uçurum gittikçe artıyor. Uganda ve Fildişi Sahili gibi ülkelerde en ucuz internet paketini kullanmak isteyen insanlar 2 hafta çalışmak zorunda kalıyorlar. Dijital yaşam kalitesi endeksi bir bakıma ülkelerin gelir durumlarını, teknolojik altyapılarını ortaya koyuyor. Her sene bu araştırma yapıldığında Türkiye kaçıncı sırada ve ilerleme kaydetmiş mi diye bakmamız gerektiğini düşünüyorum. 

Yılbaşı Gecesi

İyisiyle (gerçi pek iyi tarafını göremedik ama neyse) kötüsüyle 2022 yılını geride bıraktık. Hepimiz için 2023’ün daha umutlu olmasını temenni ediyorum. Öncelikle sağlık, mutluluk, bizi mutsuz eden kişilerden, olaylardan kurtulduğumuz bir 2023 yılı olmasını diliyorum. 

Uzun zamandır takip ettiğim bir filmin dijital platformda yayınlanmasını bekliyordum. 30 Aralık’ta vizyona giren ve benim yılbaşı akşamı izlediğim “Yılbaşı Gecesi” filminden sizlere bahsetmek istiyorum. Öncelikle oyuncu kadrosu şampiyonlar ligi olduğunu belirtmeliyim. Gülse Birsel, Şebnem Bozoklu, Fatih Artman, Ayta Sözeri, Cengiz Bozkurt, Büşra Pekin, Serkan Keskin, Boran Kuzum, Alina Boz, İrem Sak, Alican Yücesoy, Emir Benderlioğlu, Kubilay Tuncer, Derya Karataş’ın yer aldığı bir film. Yılbaşı Gecesi Disney +’da yayımlanıyor ve isminden de tahmin edileceği üzere yılbaşı akşamı geçen bir komedi filmi. 

Pandeminin sonuna gelinmiş, bir ev kadını pandemi döneminde çok bunalmış, depresyona girmiş. Antidepresana başlamış, eşini, arkadaşlarını ve akrabalarını covidden dolayı görememiş. Bu buhrandan kurtulmak için bir yılbaşı partisi vermeyi planlıyor. Fakat son dakika açıklanan 3 günlük sokağa çıkma yasağı yüzünden bütün planlar suya düşüyor. Bu sefer, sitelerinde bulunan tanımadıkları komşularını kapı kapı dolaşarak yılbaşı partisine çağırıyorlar. 

Filmin özelliği tek bir mekanda geçmesi ve her odada farklı bir hikayenin yaşanmasıdır. Bir arada olmaması gereken kişilerin bir arada olduğu bir film diye de tanımlayabiliriz. Aynı zamanda Yılbaşı Gecesi filminde akustik bir şölende söz konusu. Ayta Sözeri, Serkan Keskin, Büşra Pekin ve İrem Sak müzik aletlerini çalıp canlı şarkı söylüyorlar. Hiç kolay olmayan bu durumun çok iyi üstesinden geldiklerini söyleyebilirim. 

Bir röportajda Gülse Birsel bir vodvil yazdığını belirtiyor. Vodvil, çok hareketli ve eğlenceli bir konusu olan, şarkılara da yer verilen hafif güldürü olarak literatürde geçiyor. Film gerçekten de öyle. Yılbaşı Gecesi’ni 4-5 hafta gibi çok kısa zamanda çekmişler. Filmin tamamı gece geçtiği için akşam 19:00’da başlayıp sabah güneş doğana kadar çekimler sürmüş.

Yılbaşı Gecesi, Gülse Birsel’in yazdığı Aile Arasında’dan sonra çektiği ikinci film. Büyük beklentiler içerisinde olmayarak gülmeyi amaçladığım için şahsen ben filmi beğendim. Ama bir Aile Arasında değil onu da söylemeden edemeyeceğim. Şimdiden iyi seyirler…

#KonyadaKatliamVar

Hayvanlara uygulanan şiddet kabul edilemez bir gerçektir. Ülkemizde son zamanlarda daha çok gördüğümüz ve duyduğumuz hayvanlara karşı yapılan kötü muamelenin genellikle küçük yaşlara dayandığını biliyor muydunuz?

Profesör Dr. Sefa Bulut’un yaptığı araştırmaya göre; toplumda yeterince ilgi göremeyen ve onaylanma elde edemeyen kişiler, topluma karşı hissettikleri öfkeyi hayvanlara eziyet ederek yansıtıyorlar. Burada hayvanların seçilmesinin sebebi daha kolay mücadele edebilecek varlıklar olmalarıdır. Toplumsal ilgi açlığı olan insanlar tarafından hayvanlara karşı yapılan kötü muamele, genellikle küçük yaşlarda başlar ve etrafında rol model olan kişilerle pekişir.

Seri katil dizi ve filmlerini izleyen biri olarak, çocuk yaşta başlayan hayvana eziyet etme dürtüleri ileride insanlar üzerinde yapacakları öldürme eylemlerini hayvanlar üzerinde prova etme hali olarak düşünebilirsiniz. Dolayısıyla hayvana şiddet uygulayan kişiler potansiyel katil olma özelliğini de içinde barındırıyor olabilir. Yapılan araştırmada, saldırgan vasıflı 4 suçludan birinde 5 veya daha fazla hayvana kötü davrandığını gösteriyor. Buradan çıkacak sonuç, hayvana yönelik şiddetin münferit bir olaydan çok diğer suç cinsleriyle bağlantılı olduğudur. 

Son zamanlarda sıkça karşımıza çıkan köpeklere yönelik toplu itlaf, eziyet ya da ormana terk etme vakaları toplum içinde hayvana olan şiddetin arttığını gözler önüne seriyor. Hayvan barınakları ve satış yerleri şiddetin adresi olabiliyor. Veterinerlik hizmetlerinin yetersiz kalması, hayvanların bakımlarının tam olarak gerçekleşmemesi çok sık duyduğumuz durumlar haline geldi. Uygun şartların bulunmaması, eğitimli çalışanların olmaması ve hayvanlara yeterli besinlerin verilmemesi hayvanların sağlıksız yaşamasına neden oluyor. 

İnternet kullanımının hayvana yönelik şiddeti arttırdığı bilinmektedir. Saldırı videolarının kolayca erişilebilir olması uygulanacak şiddete yönlendirme ve planlama yapma imkanı sunmaktadır. Bu yüzden internet ortamı hem hayvana şiddeti özendiren hem caydıran hem de toplumsal reaksiyonu tetikleyen nitelikleri barındırmaktadır.

25 aralıkta Yenikapı’da hayvanseverler toplandı ve Pati Koruyucuları Derneği’nin öncülüğünde “Büyük Hayvan Hakları Mitingi” yapıldı. Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen hayvanseverler sloganlar atarak hayvan haklarını savundular. Birçok ünlününde katıldığı mitingde Hayvanları Koruma Kanunu’nun uygulanması gerektiğine vurguda bulunuldu.

Hayvan hakları dernekleri, sivil toplum kuruluşları, Aynur Aydın, Seren Serengil, Ömür Gedik gibi ünlü isimlerin bulunduğu mitinge ilgi büyüktü. Hayvana şiddete hayır sloganları yükseldi. Yaşanan katliamlardan sonra herkesin sabrının taştığı ve bu zulmün karşısında olan kişilerin bir araya gelerek etkili bir eylem gerçekleşti.

Hatırlarsanız Konya’da kafalarına kürekle vurularak katledilen köpeklerin videolarını internette görmüştük. O görüntüler hafızalarımıza adeta kazındı. Canımız yandı, içimiz parçalandı. Bugün Konya’da yaşanan katliamın davası görüldü. Suçu işleyen sanıkların tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Canları öldürmek bugün yine suç sayılmadı, bu haberi verdiğim için çok üzgünüm…

Korkma Yüzleş

Geçen gün en yakın arkadaşlarımdan biri bir video linki gönderdi. İlk başta ilgimi çekmez diye düşündüm fakat ilk defa izlediğim Başak Kablan yaptığı mimiklerle, anlatım tarzıyla ve verdiği örneklerle beni videonun içine çekti. Başak Kablan bir video içerik yöneticisi, YouTuber’da diyebiliriz.

Videoda geçen konu korkularımız. Üzerinde bu zamana kadar hiç düşünmediğim, videoyu izlerkende hadi canım olabilir mi dediğim bir gerçeklik. Yazar kadrosunun C.G. Jung’dan, Joseph Campbell’a, Ernest Becker’dan James Hillman’a kadar uzanan Gölgeyle Buluşma kitabından videoda bahsediliyor. Kitabı henüz okumadım ama okunacaklar listeme aldım. İnsanın doğasında karanlık yüzünün bulunduğunu, bilinçli yaşamında bireylerin bu karanlık yanlarına ne kadar az yer verirse gölgeleri o denli karanlık ve yoğun olduğundan bahsediliyor. 

Yalan söyleme, aç gözlülük, suçlama, şiddet, kıskançlık gibi his ve davranışlar insanın karanlık tarafında kalan belki farkında olduğu belki de inkar ettiği taraflardır. Bu karanlık aslında bizim gölgemizdir. Biz gölgemize bakmadığımızda daha çok dışarı çıkmak ister, fazlalaşır, çoğalır ve dışa vurur. Bastırılan karanlıklar özellikle kınadığı zaman bu ne böyle dediğin başkalarının davranışlarına sahip olmaya başlarsın. Rüyalarda gölgelerinle yüzleşmek için önemli roller üstlenebilir.

Gölge taraflarınıza farkına varmadığınız sürece o özellikleri genellikle en yanındakilerde yani eşiniz, çocuğunuz, anneniz, babanızda görebilirsiniz. Peki bu gölgeyi nasıl ortaya çıkarabiliriz. Kitapta, sorulan şu soru bize yardımcı olabilir diye düşünüyorum. Size göre en aşağılık, en menfur, en anlaşamadığınız kişilik tipi nedir? Bu soruyu düşünüp cevap vermenizi istiyorum. Mesela ben saygısız, yalancı, cahil ama köylü kurnazı olan, hak yiyen tiplere tahammülüm hiç yoktur. Hepimiz gölgemizle savaşıyor ve onları kabul etmiyoruz. Gölgelerimizi bakıp tanıyıp anlamak yerine onu ayıplıyor ve bastırıyoruz.

Güçlü, utanç ve öfke duygularına kapıldığımız veya uygunsuz davranışları fark ettiğimiz zamanlarda patlak veren şey bizim gölgemizdir. Ortaya çıktığı an hızla geri çekilir. Çünkü gölgeyle karşı karşıya gelinmiştir. Birisine karşı açıklanamaz bir antipati hissettiğimizde kendimizde uzun süre gömülü kalmış, kabul edilmez bir özellik keşfettiğimizde, öfke, haset veya utançtan bunalıp bu duygulara yenik düştüğümüzde gölgemizle karşılaşırız.

Gölge herkesin içinde bulunur. Bireysel olmakla birlikte toplumların içerisinde ırkçılık, günah keçisi bulma, savaş gibi durumlarda görünen kolektif gölgelerde mevcuttur. Gölgeyle tanışmak için, yakın çevremizden bizi nasıl algıladıklarıyla ilgili geri bildirim isteyebiliriz. Yansıtmalarımızı dikkatle gözden geçirebiliriz. Birinde gördüğün bir davranıştan kaynaklı tiksinme, nefret etme, küçümseme gibi duygulara odaklanabiliriz. Dil ve davranış sürçmelerimize dikkat edebiliriz. Mesela böyle bir şey söylemek istemiyordum özür dilerim dediğin zaman gölge ortaya çıkar. Çünkü davranış düşünceden önce hareket eder. Mizah anlayışımızı gözden geçirmek ve rüyalarımızı incelemek bu sürece önemli katkı sağlar.

Yakın partnerlerin farklı özelliklere sahip olup birbirine çekici gelmesinin sebebi aslında kendilerindeki gölgelerin karşı tarafla tamamlamasıdır. Yapmamız gereken yukarıda saydığım adımları uygulayarak karanlık taraflarımızın farkına varmak ve kabul etmek. Ben gölgelerim ile ilgili bir çalışma yaptım ve bunun farkında olmak bana o kadar iyi geldi ki, sizde bu çalışmayı yaparsanız benimle aynı duyguları paylaşacağınızı düşünüyorum.