Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Gazi Üniversitesi rektörünü atarken, adaylardan en çok oy alanı değil 2. sıradaki adayı ataması üzerine ülkede kıyametler kopalı tam tamına 16 yıl oldu. Çok net hatırlıyorum bu olaydan sonra, “Sezer istifa”, “Bu ne biçim seçim” manşetli bir çok haber çıkmıştı. Yahu o zaman en azından seçim yapılmış, YÖK tarafından sıralama olmuş, Cumhurbaşkanı’na 3 kişilik aday listesi sunulmuş. Sonrasında sadece 1 üniversitede, en çok oyu alan rektör adayı değil de, 2.si rektör seçilmiş! Şimdi ise yapılan atamaların en önemli özelliği “AKP” ile bağlantısı olması. Ya milletvekilliği yapmış ya milletvekili adayı olunmuş ya da o toplulukla bir yakınlığı olması gerekiyor. Yoksa o iş yaş, rektörlüğü falan unutsun o kişiler ben söyleyeyim.
Bildiğim kadarıyla Türkiye’de 209 üniversite var ve bunun 131 tanesi devlet, 78 tanesi vakıf üniversitesi. Okullar bilim yuvalarıdır ve biz üniversitede okurken diplomanın bir kağıt parçası olduğunu fakat aldığımız eğitimin, öğrendiğimiz okul kültürünün bize saygınlık getireceğini bilirdik. Son zamanlarda sokak arasına bile açılan üniversitelerden anlaşılacağı üzere bilimsel saygınlık kalmadı maalesef ülkemizde.
Boğaziçi Üniversitesi hepimizin bildiği köklü üniversitelerimizin başında gelir. Ve şu an haberlerde gördüğümüz “partili rektör”, “tepeden atanan rektör”, “kayyum rektör” manşetleriyle Boğaziçi Üniversitesi’ni her gün televizyonlarda izliyoruz. Hard rock ve Metallica dinleyen bir rektör olduğu için, öğrenciler Melih Bulu’yu “Master of Puppets” şarkısıyla istifaya çağırdı. Yapılan protestolara, istemiyoruz sloganlarına rağmen Cüneyt Özdemir’in canlı yayınına katılan Bulu öğrencilere el salladı ve yuhalanırken gülümsemeye devam etti. Öğrencilerin evlerine baskın yapılıp gözaltına alınarak, polis gücü bu olayda da orantısız kullanıldı. Beşiktaş ve Sarıyer’de koronavirüs bahanesiyle miting yapılmasının yasaklanmasıyla, gençler Kadıköy’de toplandı. Bir çok üniversiteden ODTÜ, Çukurova, Hatay Mustafa Kemal ve hatta ülke sınırlarını aşarak Oxford Üniversitesi’nden destek mesajları geldi.
Korku toplumu yaratmak için Boğaziçi’nin kapısına polis kelepçesi asıldı. Kadını katilden, çocuğu sapıktan, haklıyı haksızdan korumayan polis, Boğaziçi Üniversitesini yüzlerce polisle ve silahla korur oldu. Bilim yuvalarında okuyan öğrencileri kendi okullarında silahlarla koruyan polislerin korkusu ne acaba diye düşünüyoruz hepimiz. Gezi Parkı olaylarında haklı mücadeleyi hatırladılar ve bu yüzden ses çıkaran kim varsa sorgusuz sualsiz seslerini kesmek istiyorlar. Boğaziçi öğrencilerinin talepleri anlaşılabilir ve yapılabilir şeyler:
- Üniversitelerinde cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörün görevden alınarak yerine akademisyenlerin seçtiği bir rektörün yönetici olarak gelmesi.
- Gözaltına alınan, sözlü, fiziksel ve cinsel tacize maruz kalan arkadaşlarının derhal serbest bırakılması.
Aslında gençler şunu söylüyor; sorun Melih Bulu ya da Ahmet, Mehmet değil. Sorun kişilerden bağımsız ülkemizde, toplumumuzda, bilim yuvalarımızda demokratik bir işleyişin olmaması. Boğaziçililer, karar alma mekanizmalarının derhal özgürleştirilmesini ve seçim ile rektörün belirlenmesini istiyor. Bu direniş Melih Bulu istifa edene kadar devam edeceğe benziyor. Sabırla ve gururla bu eylemleri yakından takip edip sizleri bilgilendiriyor olacağım…