Her gün hissettiğimiz artçıları paylaşmıyoruz diye iyi olduğumuzu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Birbirimizi panikletmemek, tekrar o anları yaşamamak için kendi aramızda “Hissettin mi? Neyse, geçti zaten” şeklinde konuşur olduk sadece. Deprem, 30 Ekim Cuma günü öğle saatinde bir salladı pir salladı İzmir’imi. Bu arada yanlış anlaşılma olmasın İzmir depremi değildi bu, merkez üssü Yunanistan’ın Sisam Adası (Samos) depremiydi, yani aslında beklenen büyük İzmir depremi bu değildi.
6,9 dediler büyüklüğüne ama ben bu rakamın psikolojik ve sosyolojik etkilerinden kaynaklı küçültüldüğünü düşünüyorum bizzat depremi yaşayan biri olarak! Çeşme’de ailemle yazlıktaydık ve hayatım boyunca hiç bu kadar bir depremde sallandığımı hatırlamıyorum. Allah’tan bahçeli bir evdeydik ve kendimizi hemen bahçeye atıverdik. Elektrikler kesildi ve telefonlar susmak bilmiyordu merak eden sevdiklerimiz sayesinde ama biz her şeyden bir haber yaşıyorduk. Aynı zamanda da yazlık komşularımızla sosyal mesafemizi koruyarak bilgi alışverişinde bulunuyoruz çünkü gündemi takip etmek için Twitter’da ki etkileşimlerin yüklenmesini bekler olduk elektrikler gidince. Gördüğümüz videolara inanamadım, İzmir resmen toz bulutu halindeydi. Videolar, resimler genellikle Bayraklı ve Bornova’dan ama sanki İzmir’in her yeri çökmüş gibi hissediyordum. Seferihisar’da oluşan Tsunami, Türkiye’de bu afet türü de yaşanabiliyormuş dedirtti. Canımızı yakan görüntüleri izlerken sevdiklerimin iyi olduğuna şükrediyordum ki telefonum çaldı ve 28 senedir yazlıktan arkadaşımız, aile dostumuz Uğur ağabeyin eşi Fidan abla ve kızı Ayda’nın göçük altında kaldığını öğrendim. Benim psişik hallerim fazla yoktur ama 1 gün önce rüyamda Fidan ablayı çok güzel bir şekilde ve 1 oğlan ve 1 kız olmak üzere ikiz çocuk doğurmuş olarak görmüştüm ve Uğur ağabeye hayırlısı olsun tekrardan temalı mesaj atıp geyik yapmıştık. Telefonda duyduklarıma şok olurken direkt rüyamdaki o güzel yüzü geldi Fidan Ablanın…
Depremin olduğu akşam İstanbul’a dönmek zorundaydım ve yolda insanların İzmir’den can havliyle Çeşme’ye, Kuşadası’na ve Foça’ya kaçtıklarına şahit olmak çok acıydı gerçekten. Depremden 45 dakika sonrası ve onu takiben 4 gün yaşadığımız yer yer umutlu yer yer tükenmişlik hepimizi yordu. İstanbul’a geldim ama 7/24 arkadaşlarımla konuşarak Fidan abla ve Ayda’nın haberini almak üzere telefondan ayrılamıyordum. Evde de sürekli Halk TV, Fox ve CNN Türk haberlerine bakarak ve sosyal medyadan alacağımız güzel haberlere odaklanarak 4 gün geçirdim. İnsanın tanıdığı olunca bir başka oluyormuş bu durum; Fidan abla çok sıcak kanlı, her daim yüzünden tebessüm eksik olmayan biriydi. Ayda desem biriciğim o kadar konuşkandır ki evlerimiz yakın olmasa da her sabah onun sesini duyuyor ” yine ne anlatıyor acaba bizimki” derdim.
Ayda’nın o mucizevi kurtarılış anını olay yerinde her gün bulunan arkadaşlarımdan bir tanesiyle (Faik) telefonla ağlayarak an ve an kutladık resmen. “Evet Elif 4 aylık bebek dediler ama hayır Ayda o çıkarılan, yaşıyor! Allah’ımıza çok şükür, gayet iyi ” diye hüngür sümük sevinçten ağlıyorduk telefonda Faik’le. Ama daha sonra acı haberi aldığımızda içim parçalandı. Atakan ve Ayda’nın annesi, Uğur ağabeyin de hayat arkadaşı Fidan ablayı maalesef kaybetmiştik. 2 zıt duyguyu aynı anda yaşamak çok garip hissettirdi bana, ne diyeceğimi bilemeden boğazım düğümlenmiş şekilde apar topar İzmir’e geldik ve ertesi gün cenazeye katıldık.
Ayda Sisam depreminin simgesi oldu. Hepinizin televizyonlarda gördüğü gibi naif, doğal, tertemiz bir kızdır Ayda. Tanısın tanımasın yanında kim olursa hemen kaynaşır, anlatmaya başlar bir şeyler, dışa dönüktür. Bu kadar gündemde olması beni fazlasıyla rahatsız etti desem yalan söylemiş olmam. Bu işin siyasi boyutu olduğunu gözlemlerimle cenazede gördüğüm için rahatça dile getirebilirim düşüncelerimi diye düşünüyorum.
30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan depremde 117 kişi hayatını kaybetti ve 1.034 kişi yaralandı. Bayraklı ve Bornova ilçelerinde bir çok bina yıkıldı ve yaşanamaz hale geldi. Bunu deprem sonrası çadırlarda yaşamak zorunda kalan vatandaşlarımızı ziyarete ve yardıma gittiğimizde daha net gördüm. Bu arada Yunanistan’da sadece 2 kişi öldü,19 kişi yaralandı. Peki neden İzmir depremi olmayan bir afette biz bu kadar kayıp veriyoruz? Biz Elif gibi Ayda gibi güzel çocuklarımızı simgeleştirmeden önce, acılarımıza sebep olan kişilere, firmalara ve bunlara ön ayak olan şahıslara neden odaklanmıyoruz?
En az neredeyse günde 1 kere artçı oluyor İzmir’de hala. Evet ben iyiyim, ailem de iyi ama biz toplum olarak neden iyi niyetli insanlar olamıyoruz, her gün bu soruyu soruyorum kendime…