Koronavirüs Hayaldi, Gerçek Oldu

Biri deseydi ki Çinlinin teki yarasa ya da pangolin yedi daha sonra Çin’de bir virüs görüldü, tüm dünyaya yayıldı. Bir çok kişi öldü, uluslararası seyahatler yasaklandı, ülke içerisinde şehirler arasına kısıtlamalar geldi, sokağa çıkma yasağı oldu hatta restoranlar, kafeler, kuaförler kapandı ölü şehir haline gelip yaşadık uzun süre. Merakla dinleyip bu hangi filmin senaryosu diye sorardım.

İlk zamanlar laboratuvarda üretildiği konusu gündeme geldi biliyorsunuz koronavirüsün ama çoğu bilim adamı hayvanlardan insanlara bulaştığı yönünde görüşlerini bildirdiler. Bu lanet koronavirüs vakası 1 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Hubei bölgesinin başkenti konumunda olan Wuhan kentinde ortaya çıktı ve hala da en az hasarla atlatmaya çalışıyoruz şu illeti.

Bütün yazı boyunca koronavirsün moleküler yapısı, tedavi şekli, insanlarda yarattığı tahribat gibi şeylere değinmeyeceğim merak etmeyin. Türkiye’de ki koronavirüs süreci ve hükümetin bunu nasıl yönetemediğiyle ilgili 2 kelam etmek istedim sadece…

Bu arada, herkesin söylediği ben kesin atlattım bu virüsü geçen gün bak şöyle oldu 1 hafta geçmedi dediği şeyi şubat ayında ben de yaşadım ve o tarihlerde henüz Türkiye’de virüs görülmemişti.  Hatta o kadar iyi hatırlıyorum ki İstanbul’da güzel bir 24 Şubat günü geçirdim. Akşamına durup dururken mideme kramplar girmeye başladı tuvalete kendimi zor attım. İshalim ama aynı zamanda dişlerim birbirine takır takır değecek kadar titriyorum, ateşim çıktı ve bu duruma ben 2 saat dayandım. Daha sonra hastaneye gittik ağabeyimle bu arada ben gıda zehirlenmesinden şüpheleniyorum. Neyse kan tahlilleri, serumlar vs. Doktor dedi ki gıda zehirlenmesi değil, virütik bir durum biraz daha kalacaksın, serum vereceğim sonra evine gidebilirsin. Hatta ağabeyime dönüp dikkat et sana da bulaşabilir dedi. Biz gece 3’e kadar hastanede kaldık sonra eczaneden probiotik ve bir kaç ilaçla eve döndük. Ben biraz uyudum uyandım, halim yok, öksürüyorum ama ciğerlerim çıkana kadar, tuvalete gidecek dermanım yok. Hatta o kadar bitap düştüm arkadaşıma rica ettim bana yemek yapması için. Neyse 1 gün oldu devam 2 gün yok geçmiyor öksürük uyuyamıyorum, nefes alamıyorum dedim bu böyle olmayacak, aldım raporlarımı gittim aile hekimine. O zamanlar doktorlar maske takmaya başlamışlardı ve ilk sorduğu şey yurtdışına gittin mi? Yada yurtdışından gelen biriyle temas ettin mi? Yok hocam dedim değerlerime baktı sana antibiyotik veremem çünkü işe yaramayacak çorba, çeşitli bitki çaylarıyla kendini iyileştireceksin dedi. Bu sırada bende ampül yandı bir anda, hastanelik olduğum gün City’s AVM’deydim ben ve biliyorsunuz ki orası küçük bir Birleşik Arap Emirlikleri. Türk yok zaten içeride neredeyse, yurt dışından gelen bismillah diyerek adımını Nişantaşı’na atıyor. Daha sonraki 1 hafta benim zor geçti, öksürüğüm 15 gün devam etti. Bu arada ağabeyime de tabi ki bulaştırdım oda ateşlendi ve dinlenerek süreci atlattı ve gelmekte olan geldi Türkiye’ye ilk vaka 10 Martta görüldü.

Sonrası zaten hallaç pamuğu gibi geldi; kısıtlamalar, sokağa çıkma yasakları, birbirimizi görememe, sarılamama, sevdiklerimizi kaybetme korkusu gibi psikolojik açıdan yorucu süreçlerden geçtik. Yaz geldi ve hepimiz güneşi gören ayçiçeği misali açıldık. Maskemize, sosyal mesafemize, hijyen kurallarına dikkat ettik etmesine ama esas açık havada sosyalleştiğimiz için o kadar fazla vakalar artmadı. Şimdi ise; kapalı alanlarda geçirilen zamanların artması, vatandaşların biraz kendilerini boşvermişlik yüzünden tekrardan kapanmaya başladık.

En başından beri inanmadığımız vaka sayılarıyla ilgili Ekrem İmamoğlu İstanbul’da bulaşıcı hastalıktan vefat eden kişi sayısının Türkiye’de toplam vefat eden kişi sayısından fazla olduğunu paylaşmasıyla birlikte “kısmen” gerçek sayılara ulaşır olduk. Peki ilk başlarda halkın sempatisini kazanan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca şimdi ne hale düştü dersiniz? Artık açıklamalarının başına Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla diyerek başlıyor.  Bunca ay söylenen yalanlar hep oy kaybı yüzünden miydi? Hepimiz canımız ile uğraşırken, onlar cidden bunu mu düşündüler? İşsizlik rekorlardan rekor beğenirken, Türk Lirası her geçen gün değer kaybederken, esnaf kan ağlarken siz gerçekten hala ” para paradır, paranın ülkesi olmaz, Kanal İstanbul yapılacak” diyerek bizleri daha da mı aptal yerine koyacaksınız?

Gündemimiz evet pandemi ama sonumuz maalesef içler acısı…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir