Bugün yağmurlu bir gündü ve ben böyle günlerin en güzel aktivitelerinden bir tanesini gerçekleştirdim: müze gezintisi. Boğaza nazır lezzetli bir kahvaltı yaptıktan sonra annemle kendimizi Sabancı Müzesi’nde bulduk. 1 ay önce görmüştüm Monet Sergisini ama bir türlü gidememiştim, kısmet bugüneymiş.
Müzenin diğer ismi Atlı Köşk diye geçer, gerçekten de girişte şaha kalkmış bir at görürsünüz. Yeşillikler içerisinden geçerek müzeye ulaşabiliyorsunuz, boğaz manzarası tek kelimeyle şahane. Köşkü de geçtikten sonra işte karşınızda eserleriyle Monet !
1800’lerden başlayan Fransa ve Claude Monet’nin kronolojik olayları girişte sizi karşılıyor. Açıkçası hepsini okumama rağmen aklımda pek bir şey kalmadı, zaten unutkanlık hat safhadadır bende şaşırmıyorum kendime o yüzden 🙂 Monet’nin soy ağacını, çalışma gözlüğünü, paletini ve piposunu gördükten sonra çiçek ve doğa temalı eserlerle baş başa kalıveriyorsunuz. Sergiye gittiğinizde de gözlemleyebileceğiniz üzere, üretimlerinin ana teması Giverny Bahçesi’nde yoğunlaşıyor. Çünkü Monet evinin bahçesini resmetmekten büyük bir keyif alırmış. Grandes Décorations-Su Bahçesi odasında göreceğiniz devasa tablolar I. Dünya Savaşı’nın sona ermesini kutlar nitelikte olup salkımsöğüt ve nilüferlerin suya yansımaları da ayrı bir güzellikte betimlenmiştir.
Gökyüzünün günün farklı saatlerinde değişen renk yansımalarını eserlerinde ele almayı unutmamış Monet. Hangi saatlerde resmettiyse eserlerini ona göre isimlendirmiş: Pourville Kumsalı Günbatımı ve Gün doğumu gibi. Monet’nin Japon kültüründen esinlendiğini nilüfer aşkından ve Japon Köprüsünden bakarak yaptığı eserlerden anlayabilirsiniz, gerçi kendisi böyle bir şeyi hiç bir zaman kabul etmemiş ama görünen köy de kılavuz istemiyor hani… Eserlerin bir kaçında her yer boyanmamış, sanki eser yarım kalmış havası var. Evet gerçekten de Monet kendince bitirmediğini düşündüğü eserlerin her yerini boyamaz ve o eserlerin altına imzasını atmazmış.
Claude Monet yaptığı eserlerle empresyonizm (İzlenimcilik) akımının öncülerindendir. Bu akım 19. yüzyılda Fransa’da baş göstermiş ve sanatçılar daha çok eserlerinde doğada görüneni değil, kendilerinde bıraktığı izlenimleri resme almışlar. Buradan da anlaşılacağı gibi her ressam kendi duygu ve düşüncelerini katarak eserlerini sanatseverlerle buluşturmaya o zamanlarda başlamış.
1850’li yıllarda böyle bir yeteneğe sahip olan ressamın eserleriyle buluşmaktan sizinde benim kadar keyif alacağınızı düşünüyorum. Biraz olsun sanata ilginiz varsa, 6 Ocak’a kadar devam edecek olan “Monet’nin Bahçesi” sergisini kaçırmayın derim.