İzmir denince suratımda bir tebessüm oluşur, anılarım depreşir, gözlerimin içi güler benim. Doğup büyüdüğüm güzel şehir. İstanbul’dan İzmir’e gelmek üzere yola çıktığım anda başlar benim sevincim, evime ayak basıncaya kadar da silinmez o mutluluğu anlatan tebessüm suratımdan. Nedeni bellidir halbuki ama hep kendime saklarım sebeplerini.
İzmir’e ayak bastığınızda anlarsınız şehrin güzelliklerini. Sahil boyunca uzanan palmiye ağaçları, geniş geniş caddelerde dolaşan faytonlar, Kordon boyunca uzanan rakı balık restoranları, yeşil kırmızı atkıları ile dolaşan Karşıyaka taraftarı, Çeşme, Foça, Gümüldür de güzel temiz plajları vardır bu şehirde. Bir gelen bir daha gelmek ister. Çünkü İzmir sakindir, kimse kimseye karışmaz, yan gözle bakılmaz baktığında da ne bakıyorsun diye kafa tutulur burada. Ege’nin incisi denir ki tarihten gelir bu sıfat cuk diye de oturmuştur kendisine. Canlı, İstanbul kadar olmazsa da kozmpolit, sanat etkinlikleri bolca yapılır İzmir’de.
İnsanları Atatürkçüdür, kendi düşüncesini söyler kimseden korkmaz sonuna kadar savunur düşüncesini, içkisini içer kimseye musallat olmaz, sıcakkanlıdır sosyaldir İzmir insanı, rahattır, özgürlükçüdür kısıtlanmaya gelemez. Havasından mıdır suyundan mıdır bilinmez güzeldir kızları, concondur falan ama öz güveni tamdır hepsinin. İstediği gibi giyinirler gece yarısı eve dönerler aileleri güven aşılamıştır çünkü onlara başının çaresine bakmayı bilirler evelallah! Erkekleri de boş değildir hani efedir, yakışıklıdır entellektüel ve vizyon sahibidirler.
İzmir’li olmak “yomlu” konuşmaktır, çekirdeğe çiğdem, simite gevrek demektir, rakı balıksız bir hafta sonu geçirmemektir. En önemlisi de Gavur İzmir’li olmaktan gurur duymaktır!